007 JAMES BOND, EZANI DUYUNCA SUSTU

Daniel Craigin başrolde olduğu 007 James Bond: Skyfallun filminin
çekimleri tüm hızıyla İstanbul?da sürüyor.

Bond ekibi; geçen hafta, bir çatışma sahnesini izlemek için
Amerikadan gelen basın mensuplarını set alanında misafir etti. Öte yandan
filmin çekimlerinde toplamda 280 bin Euro değerinde, Audi marka dört tane spor
araba parçalandı. Oyuncu Amerikalı basın mensuplarına, çekimin ardından bir
röportaj da vererek, filmin perde arkasını anlatmış.

Bu arada, röportaj sırasında ezan okunmaya başlayınca, sanatçı
röportaja ara verdi. Ezanın bitmesini bekleyen James Bond karakteri, ezan
sonrası konuşmasına devam etti. Bu haber aklıma bazı politikacılarımızın
davranışını getirdi.

Demirel başta olmak üzere, Politikacılarımızın miting
meydanlarında ezan okununca susması ve ezanı dinlemeleri meşhurdur. Bu tür
hareketler muhafazakar halkımızın dikkatinden kaçmazdı. Bu tür davranışlar oy
kaygısı ile mi, Allah rızası için mi, yapılırdı, tartışılır? James Bond karakterinin
oy derdi yok. Eğer okunanın ezan olduğunu öğrenmişse ve saygı duyduğu için
susmuşsa, bu davranışı alkışlamak gerekiyor. Ezan okunduğunun farkına bile
varmayan bazı Müslümanlara örnek olsun?

HEM DÜNYASINI HEM AHİRETİNİ KAZANDI

ABDde Müslümanlığı kabul ettiği için ayrımcılığa maruz kalan bir kadına,
5 milyon dolar tazminat ödenecek.

ABDnin dev telekomünikasyon şirketi AT&T, Müslümanlığı
kabul eden eski Hıristiyan bir kadın çalışanına, ayrımcılık yapmaktan 5 milyon
dolar tazminat ödeyecek.

Amerikan?ın Jackson Bölge mahkemesi, şirketin çalışanın inancından
dolayı, düşmanca çalışma ortamı oluşturduğuna hükmederek,
Müslümanlığı kabul eden 41 yaşındaki Kansaslı Susann Bashire 5 milyon dolar
tazminat ödemesine karar verdi.

Bayan Bashir?e, kurumda teknisyen olarak işe başlar. 6 yıl
sonra, 2005 yılında İslam Dini ile tanışarak Müslümanlığı olur. İslam?ı kabul
etmesinin ardından şirkette, kendisine ayrımcılık yapılmaya başlanır. Başını
örtmeye başladıktan sonra amirlerinin ve çalışma arkadaşları Kendisine
terörist gibi isimler takar. Hıristiyanlığı terk ettiği için,
cehenneme gideceği söylenir. Pis Müslüman diye hakarete uğrar. Başörtüsü alay
konusu yapılır. Zorla başındaki başörtüsü çekilip alınmaya çalışılır, hatta bu
sebeple bir yetkilinin fiziksel saldırısına uğrar.

Uğradığı ayrımcılık sebebiyle patronlarına karşı dava açar. Şirketi
dava ettikten sonra, 2010 yılında işten de atılır. Ve dava sonunda mahkeme
Bashiri haklı bulur. Şirketten alacağı tazminatın miktarı: 5 Milyon dolar?

Haber böyle? İnsan bu
haberi okuyunca; çok yakın zamana kadar ülkemizde, islami inanç ve tercihlerinden
dolayı aşağılanan, gerici, yobaz diye fişlenen, ayrımcılığa uğrayan insanımız
akla geliyor? Bütün bunların tazminatını kim ödeyecek acaba?

ÇOCUKLARDAN NE FARKIN
VAR?

Mevlana Hazretleri
Mesnevi isimli eserinde derki: Üç günlük dostları buldun da gerçek dosttan yüz
çevirdin, öyle mi?

Çocuklardan ne farkın
var senin? Çocuklar oyundan hoşlanırlar ama, gece olunca, onları çeke çeke
evlerine götürürler. Bu oyun hiç bitmeyecek zannediyordun değil mi, çocuk?

Küçük çocuk oyuna
başlarken soyunur, hırkasını, ayakkabısını çıkarır atar. Hırsız gelmiş,
pabucunu almış gitmiş, farkına varmaz.

Çocuk, oyuna öyle bir dalar ki; papucu, gömleği aklına bile gelmez.

Gece gelir çatar, bir türlü oyunu bırakamaz. Ev aklına gelmez oyundan.

Çocuklar gibisin dedim
ya can Duymadın mı, ?Dünya ancak bir oyundan ibarettir? demiş Yaratan?? Sense oyuna daldın, nefsine uydun, elbiseni
şeytana kaptırdın, çıplak kaldın, şimdi korkuya düştün.

Gecen olan ölüm gelmeden
elbiseni ara, gündüzün olan hayatını oyunla zayi etme. Biz de küçücük çocuklar
gibi oyuna daldık dostum? Derken ecel gecesi yaklaştı. Artık bırak şu oyunu,
yeter dalma oyuna gayrı.

Tövbe atına bin de
hırsıza yetiş, hırsızdan elbiselerini geri al. Sonra evine dön. Allah?a aitiz
Can Oyun bitince O?na döneceğiz yine, unutma


Hz.
İSA (AS) VE BABASIZ DOĞUŞ



Dr. İsmail ARICIOĞLU?nun Hz.İsa?nın doğumu ile
ilgili çok güzel bir yazısını okudum. Yazının bir bölümünü paylaşıyorum.

?Bir çok kimsenin merak ettiği hususlardan birisi
de Hz. İsa (a.s.)ın babasız dünyaya gelmiş olmasıdır. Bunu bazıları akılları­na
sığdıramıyor.

Burada bizi yanıltan şey, meseleye bakış açımızdır.
Yâni, Allahın yaptıklarıyla kendi yaptıklarımızı aynı kefeye koyarak mukayese
ediyoruz. Bilmeliyiz ki, bizim için yapılması imkânsız olan şeylere Allahın OL
demesi kâfidir.

Aslında ba­basız meydana gelen sadece Hz. İsa
(a.s.) değildir. Canlılar dün­yasında bunun pek çok misâlleri vardır. Arılar
bunlardan sadece birisidir.Bilindiği gibi, her kovanda bir ana arı bulunur. Ana
arının döllenen yumurtalarından dişi arılar, sperma ile döl­lenmeyen
yumurtalardan ise erkek arılar meydana gelir. Biz bu tip üremeye biyolojide
Partenogenetik üreme diyoruz.İsa (a.s.)ın babasız oluşunu,
aklımız almıyor diye inkâr edersek, yeryüzünde her yıl milyarlarca
babasız erkek arının meydana gelişini nasıl açıklayabiliriz.

Bir başka örnek de yaprak bitleridir. İlkbaharda
bazı bitkilerin yaprak ve tomurcuklarından özsu emerek yaşıyan bu böcekler
çiftleşmeksizin (yani babasız olarak) yavrular do­ğururlar. Su pireleri
(Dafnialar) da belirli bir mevsimde partenogene­tik (yani babasız olarak) üreme
gösterirler. Döllenmemiş yu­murtalardan yavrular çıkar.

Bu örnekleri daha da artırmak mümkündür.
Karıncaların, uyuz böceklerinin ve solucanların bazıları ile portakal pamuklu
bitleri de partenogenetik olarak (babasız) ürerler. Bakteriler bir kaç saat
içinde neslinin neslini görebilecek kadar hızla ürerler. Fakat ne anne var, ne
de baba.

Anne ve babamız, dünyaya gelmemizde birer sebeptir­ler.
Madem biz varız. Ma­dem tek bir hücreden yaratılmışız. Böyle bir ilim ve kudret
sahibi olan Yüce Allah, bizi neden annesiz ve babasız yaratamasın? Zaten anne
ve babamızı da yaratan O değil mi??

ÇİFT KATLI MEZARDA GÖMÜLMEK İSTER MİSİNİZ?

Şehir
içindeki mezarlıklar iyice doldu. Her gün 5-10 cenaze olduğunu düşünün. Cenaze
için yer bulmak zor. Öldüğünüzde mahalle mezarlığında yer bulamayabilirsiniz?
Kent dışı ve köy mezarlıklarının önemi zamanla daha da artacak.

Belediyelerin mezarlık sıkıntısını çözmek için değişik projeleri var.
Bunlardan biri de Tarsus Belediyesi? Belediye mezarlıklarda yer sıkıntısını
aşmak amacıyla, Türkiyede
daha önce de gündeme gelen çift katlı mezar uygulamasına geçmiş.

Yeni
düzenleme çerçevesinde, mezarda alt kata yapılacak ilk definin ardından üzerine
yeni bir cenaze defnediliyor. İnegöl?de böyle bir şey uygulanabilir mi? Yabancı
ile birlikte aynı mezara defnedilmeyi kimse istemez. Çift katlı mezarlar daha
çok karı-kocalara ve birinci derecede akraba olanlara tahsis ediliyormuş.

Peki bunun dinen bir sakıncası var mı? Tabi ki yok. İsteğe bağlı olarak
herkes bu şekilde defnedilebilir. Tarsus Müftüsünün açıklaması da şöyle:
?Defnedilen cenazeler ortalama bir yıl içinde toprağa karışıyor. Ondan sonra
kat usulüyle de olabilir. Kemikleri bir tarafa alınarak başka bir cenaze de
defnedilebilir. Buradaki uygulamada yakınların birlikte defnedilmesi hususu
gözetilmiş. Bu da güzel bir hassasiyet?

Uygulama
göre çift katlı mezarlarda, alta birinci cenaze defnedilerek üstünü toprakla
kapatılıyor.Toprağın üzerine beton plakalar yerleştiriliyor.

Bu plakaların üzerine
toprak serilerek ikinci cenaze defnediliyor.

Çift katlı mezarlar diğer mezarlara göre daha ekonomik. Yine Tarsus?tan
örnek verelim: ?Şehir Mezarlığında normal toprak mezar için 360 lira ödeniyor.
Belediye Meclisinde alınan kararla çift katlı mezarda 2 kişi için defnedilmenin
bedeli katma değer vergisi dahil 540 lira. Bu mezarlar 2 metre uzunluğunda, 80
santimetre genişliğinde ve 2 metre 20 santim derinliğindeki ölçülere sahip.?

Ayrıca
Belediye çift katlı mezarlara uygun mezar taşı projesi de hazırlamış. Bu da
mezarlık düzeni açısından yerinde bir uygulama?

EN ÇOK KANSERDEN KORKUYORUZ?

Bir Sigorta kurumu
tarafından yapılan araştırma sonucunda, insanımızın en çok korktuğu hastalıklar
tespit edilmiş.

Araştırma, 12 ilde, 25 yaş üstündeki 1008 kişiyle
yüz yüze görüşülerek yapılmış.

Araştırmaya göre halkımızın en çok korktuğu
hastalık: kanser. En çok kansere yakalanmaktan korkuyoruz.

Hem kanserden korkuyoruz, hem de kanserin
tedavisinden ve masrafından çekiniyoruz.

Kanserden sonra en çok endişe veren hastalıklar
sırasıyla; kalp krizi, şeker, tansiyon, AIDS, böbrek yetmezliği ve felç?

Araştırmaya göre sağlık söz konusu olunca
kadınlarımız, tamamen beslenme odaklı düşünüyor. ?İyi beslenirsek, vücudumuza
iyi bakarsak, iyi sağlığın şartlarını yerine getirmiş oluruz? düşüncesindeler.
Sağlık dendiğinde erkeğin aklına sadece stres geliyor. Erkekler stresten ne
kadar arınırlarsa kendilerini o kadar sağlıklı hissediyorlar.

Bütün bu korkularımıza rağmen; doktora gitme alışkanlığmız ve check-up
alışkanlığımız hâlâ çok az.

TÜM SADAKALARA BEDEL
NAMAZ

Peygamber Efendimiz(s.a)
şöyle buyurmuştur: Vücudumuzun her eklemi için ayrı ayrı sadaka gerekir.
Her tesbih, ?sübhanallah? deyişiniz sadakadır. Her hamd, ?elhamdülillah?
deyişiniz sadakadır. Her ?Lailahe illallah? deyişiniz sadakadır. Her ?Allah?ü
ekber? deyişiniz sadakadır. İyiliği emretmek sadakadır. Kötülükten sakındırmak
sadaka­dır. Tebessüm etmeniz sadakadır. Kişinin kuşluk vaktinde kılacağı iki
rekat duhâ namazı bunların hepsinin
yerini tutar. (Müslim rivayet etmiştir).

Vücudunun tüm organları sağlam ve sağlıklı olan kimse,
Allahın ken­disine verdiği bu nimetten dolayı sadaka vermelidir. Çünkü kişinin
İşlerini tam olarak yürütebilmesi sağlıklı olmasına bağlıdır. Sadaka belâyı def
eder. Vücudun sıhhati İçin verilen sadaka, ona musibetin gelmesine engel olur.

Yine Rasûlül­lah
Efendimiz bu konuda; insanda üç yüz altmış mafsal vardır. İnsanın her bir
mafsalı için sadaka vermesi gerekir buyurmuştur. Buna kimin gücü
yeter yâ Rasûlullah denildiğinde; Yerde bulunan çöpü yok etmen
sadakadır. Yoldan ge­çenlere eza veren şeyi kaldırman sadakadır. Bunları da
yapamazsan iki rekât duhâ namazı kılman, sana yeter buyurmuştur.

SAĞLIKLI
YAŞA, SAĞLIKLI YAŞLAN

Dünya
Sağlık Örgütünün bu yılki sloganı Sağlıklı Yaşa, Sağlıklı Yaşlan

Dünya
Sağlık Örgütünün çok doğru bir slogan bulduğuna dikkati çeken Sağlık bakanı
Akdağ güzel şeyler söylemiş: Biz fani insanlarız. Hepimiz ölümü tadacağız,
ölümden kurtuluş yok. Ancak insan sağlıklı bir yaşamı da seçebilir. Ölüm vakti
gelinceye kadar hastalıklı bir yaşam biçimi de seçebilir. Bu bizim irademizle
alakalı bir husus demiş.

Sağlıklı
yaşam için püf noktalarını da saymış. Paylaşıyorum:?Sağlıklı yaşam için püf
noktalarından birisi şişman olmamaktır. Eğer şişmanlamışsak kilo vermeliyiz.
Bunu sağlamak için çok yememeliyiz. Ve hareket etmeliyiz.

Yapılan
araştırmalar gösteriyor ki: Türkiyede vatandaşlarımızın yüzde 64ü hiç hareket
etmiyor, egzersiz yapmıyor. Çok araba kullanıyor, yürümüyor. Merdiven dahi
çıkmıyor. Asansöre biniyor. Çok fazla televizyon seyrediyoruz. Çocuklarımız
bilgisayar başında çok fazla zaman kaybediyor. Bu gerçekten sağlığımızı ileri
derece de tehdit ediyor.

En güzel
diyet şudur:Diyetin en kestirme yolu acıkmadan sofraya oturmamalı, doymadan
kalkmalıyız. Sofraya her oturduğumuzda midemizin bir kısmını boş bıraktığımızı
hissederek kalkmalı, tıka basa yememeliyiz. Çiğneyerek yavaş yemeliyiz.

Bugün
tüm dünyanın başının belası olan iki zararlıdan da kaçınmak gerekiyor.
Bunlardan birincisi sigaradır. Diğeri de alkol ...