DEPREMİN VERDİĞİ MESAJLAR  

Abdülvasih Duran'ın köşe yazısı.

Abone Ol

           Şubat ayının ilk haftasında 11 ilimizde meydana gelen deprem yüreklerimizi dağladı.İlk defa sadece ateş düştüğü yeri yakmadı, bütün ülke insanlarının yüreğini yaktı.Cenazeler sadece bir evden çıkmadı.Adeta  tüm ülke insanlarının evinden çıktı.Bu vesileyle depremde hayatını kaybeden tüm kardeşlerimize Allah’tan rahmet,yaralı kardeşlerimize de  acil şifalar diliyoruz.Tekrar tüm Türkiye’nin başı sağ olsun. Rabbim bir daha böyle acılar vermesin.

           Depremin olduğu günden beri bir yandan yaralar sarılmaya çalışılıyor diğer yandan da  bir çok insan farklı konular da farklı yorumlar yapıyor.Elbette ki bu tür olaylardan ders çıkartmak lazımdır ki bir daha böyle acılar yaşanmasın.

          Öncelikle herkesin üzerinde ittifak ettiği konu  insanoğlu olarak bizlerin şu iki kavramı ayırmamamız lazımdır.Bu iki kavram TEDBİR ve TAKDİR dir.

           Yüce Dinimiz İslam Dinine göre  tedbirsiz tevekkül olmaz.Resûlullah Efendimizin (sav) yanına bir bedevi  geldi.Resulullah (sav) :

-"Deveni ne yaptın?" diye sordu.Bedevi:

- "Allah'a tevekkül edip, kendi hâline bıraktım!" deyince ,Resullah (sav):

-"Önce deveni bağla ve sonra tevekkül et" buyurdular.

          Öyleyse öncelikle doğal afetlere karşı maddi tedbirlerimizi almalıyız.Evlerimizi dere yataklarının içinde yapmamalıyız,evlerimizi depreme dayanıklı şekilde yapmalıyız.Ayrıca evlerimizi yapacağımız zeminin de sağlam olması lazımdır.Çünkü deprem bölgesinde bir çok binanın yıkılmayıp yan yattığını gördük.

          Maddi tedbirlerden sonra takdiri de unutmamak lazımdır.Meseleyi sadece evlerin yapımına bağlamak eksik bir  tanım olur.Tarla ve bahçelerin nasıl yarıldığını,kayalıkların nasıl parçalandığını gördük.Bütün bunlar için Rabbimizi unutmamak  O’na sığınmak ve O’na dua etmek lazımdır.Özellikle duayı hiç ihmal etmememiz lazımdır.Çünkü Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:” (Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin…”(Furkan,77).

          Depremin bize verdiği mesajlardan biri de ölümü unutmamaktır.Dikkat ederseniz 1999 ‘da ki Büyük Marmara depremi gece saat 03.02 de olmuştu.Şimdiki deprem de yine gece saat 04.17 civarında oldu.Yani hiç birimizin sabaha ulaşacağımızın garantisi yoktur.O nedenle ölüme her zaman hazırlıklı olmalıyız.Yani ne yapmalıyız ?İnsani ve İslam’ı görevlerimizi ertelemeden yapmalıyız.

         Depremin bir ceza olduğu fikrine kesinlikle katılmıyoruz.Çünkü bazı insanlar sosyal medyada bunu işlemeye çalışıyorlar.Bunun Dinde hiç yeri yoktur.Çünkü Resulullah (sav) şöyle buyuruyor:” “İnsanlar içinde en ağır imtihana çekilenler Peygamberlerdir. Sonra sırasıyla (dereceleri) onları takip edenler, sonra onları takip edenlerdir. Kişi dinine göre müptela kılınır (imtihana çekilir) Eğer dininde samimi ise imtihanı (göreceği bela ve musibet) ağır olur.”Şimdi düşünün imtihanı en ağır olan Peygamberler suçlu mu?(Haşa).

Yüce Rabbimiz de Kur’anı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Hiçbir günahkar kimse bir başkasının günahını çekmez…”(Fatır,18).

            Musibetler ve sıkıntılar döneminde en büyük dayanağımız sabır olmalıdır. Birlik  ve beraberliğimizi her zamankinden daha güçlü tutmalıyız.Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:” Ey iman edenler! Sabredin. Sabır yarışında düşmanlarınızı geçin. Hazırlıklı ve uyanık olun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.”(Ali İmran,200).

                                    Abdulvasih DURAN