Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın bir süredir televizyonlarda gösterilen 45 saniyelik kamu spotunu çoğumuz yarım yamalak izlemişizdir. Kamu spotu, domates biber patlıcan şarkısıyla başlıyor. Şarkı devam ederken, tarlanın ortasından beton kolonları çıkıyor ve şunlar ifade ediliyor: “Domates, biber, patlıcan...

Böyle giderse şu an tarım arazisi olarak gördüğümüz alanları maalesef gelecek nesiller sadece resimlerinden görecekler.
Tarıma elverişli alanların tarım dışı kullanımı geleceğimize indirilmiş büyük bir darbedir. Bu gidişe siz de dur deyin.’’

Kamu Spotunda tekrar şarkı söylenmeye başlıyor ve, “Ülkemizde yeterince uygun alan var. Binalar, tarım alanlarına değil, imara uygun alanlara yapılmalı. Tarım alanlarına yapılacak tarım dışı faaliyetlere ruhsat verilmeyeceğini kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız” deniliyor.Buraya kadar mesaj net ve meselenin önemini çarpıcı karelerle nazarlarımıza sunuyor.
Verimli tarım arazisinin imara açılmamasıyla alakalı bakanlıkça bir karar alınmış,kanun,yönetmelik ne varsa uygulanması için yereldeki yetkililere gönderilmiş ancak uygulamada sıkıntıların devam ettiğini görüyoruz.
Bir vatandaş olarak böyle bir yasanın çıkması, gereğinin yapılması ayrıca toplumsal duyarlılık oluşturmak adına bu tür kamu spotlarının tv’lerde gösterimi bence çok önemli.

Bu mesele İnegöl için niye çok mühim ?
Meselemiz başka .Meselemiz üzüm yemek,bağcıyı dövmek değil…
İnegöl Ovası ülkemizin en bakir en, mümbit ve en verimli ovalarındandır.
İnegöl,Tarım ve gıda hizmetlerinde de en güvenilir en,doğal,en sağlıklı, en doğru üretimin yapıldığı ve müşterilerine sunulduğu ender yerlerdendir.Bu konuda “İnegöl’de yaşayan bizler çok şanslıyız.Örnek uygulamaları,güzel hizmetleri için; İnegöl çiftçisine,İnegöl esnafına teşekkür ediyoruz.
Bilmem farkettiniz mi ?İnegöl tarım arazileri günden güne azalıyor.
Her taraf inşaat sahası ,her taraf beton.Muhakkak ki bu alanlara inşaat yapan kişi kurum ve kuruluşlar resmi olarak bu çalışmaları yapıyor,idari izin ve prosödürü yerine getiriyordur.Bu işleyiş ,planlama ,takip ve izinleri bilmem anlamam.
Ancak ;meselemiz başka.Meselemiz İnegölümüz ,Ovamız, istikbalimiz…

“İnegöl Ovası”nın inşaata ve sanayiye dönüşmemesi için iyi adımlar atmak gerekiyor.İnegöl girişinden başlayıp, Oylat kavşağına kadar devam eden yol boyunca, sağlı-sollu araziler ve Yenice girişindeki tarım alanları inşaat ve sanayileşme yüzünden yok olmuş gözüküyor.Tarım arazisine inşaat yapılması hususunda kişi,kurum ve kuruluşların müşterek çalışması,, sadece ticari ve ekonomik kaygılardan ziyade istikbalimizi düşünerek karar vermeleri gerekiyor. Sanayileşme ,ekonomi elbette ülkemiz için, İnegöl’ümüz için olmazsa olmazımızdır ve vazgeçilmezimizdir.
Sanayileşme belki bir gelişme,bir medeniyetleşme ,kalkınma ölçüsü olabilir ancak hayatımızı idame etme –ettirme ölçüsü değildir. Ve hayatımız ekseriyatla tarıma bağlıdır. Japonya’da insanlar yüksek binaların balkonlarında tarım arazisi ve ya suni dere-çay mekanları oluşturma gayretindeler. Bizler de sanayileşmek adına bilinçsizce yok ettiğimiz tarım arazilerini yüksek maliyetler ödeyerek geri almayalım.

Şimdi hâli-hazırdaki OSB ‘nin yerinin doğru ve güzel olduğunu kim iddia edebilir? Veya bugünkü OSB’nin kurulduğu verimli tarım arazilerini kim tekrar tarıma kazandırabilir? Veya İnegöl’ün en güzel alanlarına kurulan OSB ‘nin katkıları ve zararlarını tartışsak sizce sonuç ne olur? Zaten bunları deşmeye de gerek yok. Çünkü yıllardır tartışılıyor ve yıllardır çözüm aranıyor.
Ancak ;Meselemiz başka. Meselemiz İnegöl, meselemiz istikbalimiz.
Mesele; daha önce aceleyle, plansız yapılan sanayi alanlarının ve inşaatlarının planlı ,mevzuata uygun yapılması ve yok edilen tarıma elverişli arazilerimizin muhafazası ve kurtarılması meselesi.
Bana göre Sanayileşme için uygun mevki ve mekanların özenle seçilmesi ,meselenin baştan çözülmesi demektir. Özellikle 2.OSB’nin yerinin hem İnegöl’ün tarım alanlarını muhafaza etmesi açısından, hem de o kıraç arazilerin verimli kullanılması açısından fevkalade doğru ve önemli olduğunu düşünüyorum.
Meselemiz İnegöl,ülke ve insanlık meselesi.
Tarım arazilerinin yok olması, topraklarımızın betona yenilmesi içimi acıtıyor. İstikbalim adına ,çocuklarımız adına üzülüyorum. İçimi acıtan bu hal eminim ki hepinizin içini acıtıyordur. Yeşilliklerin ,tarım arazilerinin korunması, doğru kullanılması sadece devletin ve çevrecilerin işi değil, Hepimizin işi.
Bu topraklar atalarımızdan bize bırakılan mirastır ve biz bu mirasa sahip çıkalım.
Toprak yoksa biz de yokuz ve yavaş yavaş YOK OLUYORUZ