Övünmekle olmuyor, hele hele megalomanca boş boş övünmek bizlere bir şey kazandırmıyor, geri kalmışlık zincirini kırmayı sağlamıyor. Esas olan üretmek ve icraat... 'Ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ''İcra eden, tatbik eden, karar verenden daima daha kuvvetlidir.' buyurmuş. Siz, hangi kararı alırsanız alın, uygulamasını yapamazsanız aldığınız kararların hiçbir keyfiyeti yok.

Çarşamba günü gündüz vakti önce telefonlarımıza kısa mesajla, daha sonra da akşam haberlerinde İstanbul Kartal da kaç katlı olduğu bilinmeyen bir binanın çöktüğü haberlerini almaya başladık. Devlet'in en üst temsil yetkilisi vali bey çöken binanın 7 katlı olduğunu, altında ruhsatı olmayan tekstil atölyesinin bulunduğunu basınla paylaştı. Daha sonra öğrendik ki bina 7 katlı değil 8 katlıymış.

Benim üzerinde durduğum bir tespitim var, bu dünya konjonktüründe de böyle. 'Kurallı birey kuralsız yaşayan bireye göre, kurallı aile kuralsız yaşayan aileye göre, kurallı toplumlar kuralsız yaşayan toplulara göre daha başarılı, daha üretken, daha müreffeh.'

Toplum olarak kuru sıkı ama geleceğe bir faydası olmayan duygu içinde övünürüz, duygusal toplum olduğumuzdan, daha insancıl olduğumuzdan. Bu tür özelliklerin olması elbette ki güzel haslet ancak sonunda acı, ölüm, yokluk, yıkmak varsa kusura bakmayın ama ben böyle ne bir birey, ne bir aile, nede bir toplum olmasını istemiyorum, varsın olmazsın.

Ben gerçekçi birey, gerçekçi aile, gerçekçi toplum istiyorum. Acıların, hüzünlerin, yıkımların, yoklukların olmadığı toplum istiyorum.

Bir bina yapılıyor, üç katı kaçak imarsız, alt katında ruhsatsız bir atölye var, takır takır çalışıyor. Bu binalar yapılırken yetkililer ne iş yapıyordu, kim, hangi yetkiyle, hangi nema ile bu binanın yapılmasına izin verdi? Bu zamana kadar niçin müdahale edilmedi? Yazık, günah insanların ölümü kaderdir ama tedbirsiz ölüme sebebiyet vermek, kader değil, düpe düz cinayettir.

Neden sonuç ilişkisinin analizini yapmadan yaşamak, üretmeden tüketmek, her şeyi kaderin kucağına atmak ancak ve ancak geri kalmış toplumların sığınağı olabilir.

Ey! İnandığını iddia eden ancak gerçekte inanmadığı ortaya çıkmış gözlerini para hırsı bürümüş paragözler. Kazanmak için her şeyi mubah sayan sahtekarlar, konuşurken mangalda kül bırakmayan yüreksizler, yaptığı zulümler yüzünden insanların yaşamına kast eden zalimler, işini doğru yapmayan ancak olumsuz bir şey olunca da suçu kadere atan münafıklar, işlediğiniz insanlık suçunu kadere atmaktan vazgeçin. Kaderiniz, sizin çürük mal üretmenizi, çürük hizmet üretmenizi istemedi, kaderiniz sizden hep en iyi olmanızı istedi ama siz kazanmayı hem de insanların hayatını hiçe sayarak daha çok kazanmayı birinci vazife seçtiniz. Vicdanı olan, ahret inancı olan yaptığı yüreksizliği kaderin üzerine atmaz.

Ben kadere inanırım ama önce tedbirini alacaksın, sonra Allaha tevekkül edeceksin, kazanmak için yediğin naneleri kaderin üzerine atmayacaksın. Bu zafiyet maalesef yine bize hüzünleri bıraktı. Özer YILMAZ