Ne zorunuz var hala anlamadım
Kiminle derdiniz?
Kiminleydi de bunca eziyeti reva gördünüz..
Ne dilimizi bıraktınız saldırmadık ne örtümüzü ne bıyığımızı ne de sakalımızı
Siz hangi toprağın insanısınız
Siz kimsiniz, kimlerdensiniz - ki bizi yabancı saydınız
Hangi toprağın mahsulüsünüz
Hangi mahallenin mukimisiniz
Ne bozdu sizi bu kadar
Para mı, havyar mı, karanlığınız ve havasızlığınız mı..

Ne zorunuz var anlayamıyorum bir türlü
Bencilliğinize mi vermek gerekir tek tipliliğinizi
Dayatmacılığınızı, değişmez kurallarınızı
Dağdan gelip bağdakini kovmalarınızı..
Ne istiyorsunuz hala okumalarımızdan
Birbirimizi sevmemizden
Güzel görüp güzel söylememizden..
Ne besliyorsunuz göğüs kafesinizde merak ediyorum
Bir kalp mi yoksa kocaman bir yılan mı..
Vicdanınız nerenizde yatıyor merak etmiyor değilim
Paslanmış bir nalbur dükkanına dönmüş beyinleriniz..
Hala takıntılısınız, hala öfkeli ve kindar..
Size bağrını açmış bu toprağın asil insanlarından nedir alamadığınız
Size değil başını, kaşını bile kaldırmamış
Sizi büyük saymış bu insanlardan nedir alamadığınız..
Nedir anlamıyorum ki…

Hep aldınız.. sürekli aldınız.. kimi zaman çaldınız..
Şimdi millet alıyorken geri
Yine bir tantana..
Yine aynı teneke, aynı tokmak ve aynı gürültü..
Salyalarla binlerce arsız sövüntü..
Hep aynı siyah beyaz kızıl görüntü..
Hani nerde çağdaşlığınız
İleri beyinli adamlarınız..
Bu kadar mı ilerisiniz..
Ve beyniniz sadece kavga çıkartmak için mi çalışır
Nerede fikirleriniz..
İleri toplumların dedesi olan ecdadımızla bağımızı kopartan yanlarınız..
Bu mu medeniyet algınız..
çayı cam bardakla içmek gericilik oluyor da
Fincanda içmek mi ilericilik oluyor..
Çay aynı çay..
Dil aynı dil..
Kafanızdakini anlamıyor değilim ama kabullenemiyorum
Kendime saygım var çünkü..
Aynı toprağa basmak ve aynı havayı solumak konusunda kendime saygım var..
Nedir bu pervasızlık.. yobazlık..
Bize bu toprakları emanet etmiş ecdadımıza nedir bu yapılan vefasızlık..
Yığınla haçlı ordusunu üzerine göndermiş milletlerin
Sahada,masada ümüğünü sıkmaya and içmiş ülkelerin
Alfabeleri, dilleri seni rahatsız etmiyor da
Sana bir devlet bırakmış, kültür bırakmış (dayatmamış)
Batının kendine yol buldurmuş o asil membaı sana miras bırakmış
Güzide ecdadına kaka demek
Bilim konusunda ayrımcılık yapmak
Her iyiyi almaktan ve kullanmaktansa
İşine gelen ve gelmeyen diye kategorize etmek
Sizin hangi mantık silsilenizle uyuşuyor çok merak ediyorum..
Ayrık otu musunuz nesiniz..
Her güzel şeyde
Bizi bir adım daha özümüze yaklaştıran özgürlükte
Şu tırtıklı, iç gıcıklayan sesten tiksiniyorum..
Hangi geri zamanların adamları ve karılarısınız..
-Tarihi vesikalar henüz silinmeden
Henüz canını vermeden onları yaşatmak adına
Ve tarihimize sahip çıkmak adına
Bizi biz yapan; fen ilimlerimizi, nakli ilimlerimizi barındıran eserlerimizi
Hayata döndürmek adına yapılan bir kalp masajıdır
Bir suni teneffüstür atılan adımlar..
Bunun ne zararı olabilir ki
Olayın seviyesi nasıl olur da mezar taşına kadar indirilebilir..
Kaldı ki mezar taşı deyip geçmek de hiç hoş değil..
Bir sanat..
Kilim gibi..
Aman kilime de Osmanlıca bir şeyler yazmasın ablalarımız
Ona da bir şey bulurlar, asırlık sanatımızdan mahrum kalırız maazallah..

Süleymaniye kütüphanesi müdürünün bir hatırasını aktarmak isterim size..
2008 yılında İstanbul’da Süleymaniye kütüphanesine bir ziyarette bulunmuştuk
Kütüphane müdürü bize kütüphanede bulunan eserler hakkında bilgi vermişti
Asırlık eserler..
Arapça , farsça, Osmanlıca, batı dilleri ile yazılmış eserler bulunmaktaymış kütüphanede..
Neyse , Birgün bir tıp profesörü gelir ve bir kitap ismi söyler
Müdür de eserin korumada olduğunu fakat kopyasını okuyabileceğini söyler
Profesör hemen okumak istediğini söyler heyecanla..
Kitabı getirince, profesör kitabı heyecanla açar ve dona kalır..
Utanır,bozarır,sıkılır.. kitap Osmanlıca yazılmıştır..
Ve profesör Osmanlıca okuyamamaktadır..
Profesör bir süre durakladıktan sonra niçin utandığını anlatmaya başlar..
Bir araştırma yapmaktadır profesör..
Bir yerde takılıp kalmıştır, çözememektedir sorunu..
Sorunun cevabını Paris’teki bir profesör arkadaşından alacağını umarak
Araştırma yapmak üzere Paris’e gider..
Ve arkadaşı O’nu dinledikten sonra derki
Sen boşuna gelmişsin buraya kadar..
İstanbul’da Süleymaniye kütüphanesinde ben bir eser görmüştüm
(Eserin ismi ve müellifi zikredilmişti )
Araştırma konusunu orada araştırabilirsin..
Ben orada haftalarca çalışmıştım der..
Ve profesör kendi üzerinde yattığı hazineden habersiz mahcup bir şekilde
Utangaç edayla arkadaşının yanından, Paris’ten kalkar İstanbul’a döner..
Fakat kütüphaneye geldiğinde karşılaştığı manzara O’nu daha da sarsar..
Kendi ecdadının yazdığı eseri okuyamamaktadır..
Fransızcayı,İngilizceyi sular seller gibi okuyup yazmaktadır
Ama Osmanlıcaya Fransız bile değil Türk kalmıştır..
Bir kez daha utanmış olmalı ki O Fransız Profesör arkadaşının Osmanlıca olan o eserleri okuduğuna vakıf olmuştur..
Ne acı..
Ve o profesörün bu eksikliğini kısa zamanda giderdiğini o zamanki müdür bize aktarmıştı..
NOKTA.