Milliyetçilik öyle kuru kuruya kendi ırkını yüceltmekle, efsaneleştirmekle ifade edilemez. Milliyetçilik, millete ait olanları geliştirmek, geçmişten geleceğe doğru aktarabilmek ve milletler düzeyinde en üst seviyede tutabilmektir.

Milliyetçilik, milletini ihya etmekle olur. İmha ile asla olmaz.. şöyle ki; milleti millet yapan değerler köklerinden taç yaprağına kadar etkileşim kanallarıyla ulaşır. Bu kanalları imar etmek; ihya, tarumar etmek ise; imha olacaktır. Milleti millet yapan onun karakteri, kimliğidir. Bu kimliği ile milleti milletler arenasına çıkarabilmek milliyetçiliktir. Kendi boyasıyla boyanması, milletin kendini ifadesidir.

Modellerimiz, resimde tezhip sanatıyla minyatürcülük, mimaride Selçuklu yapıları, felsefede kendi düşünce dünyamızın dışından değil, Fatih'in yaptırdığı meşhur Tehafüt münakaşaları olmalıydı.. ama biz Batının kopyasından işe başladık.. bunun için elimizde başlar değil, hep kopmuş kuyruklar kaldı ve işte bu müthiş anlayışsızlık ve bağnazlıkla Fatihlerin milliyetçiliğini tarihe gömdük. Sonra da, şuurunu,izanını,idrakini bütün bütün kaybedenler gibi bin yıllık tarihimizi inkar ederek, milliyetçiliğin tanımını gerçekte milliyetçiliğin iflasından başlattık.

Millete milliyetçiliğin uygulamasını yapacak olanların ilim sahibi olmaları gerekirken; kültür,ahlak,erdem ve vicdan sahibi olmaları onları bu uygulamada mahir kılacaktır. Zira tarihte de böyle olmuştur.

Fatih padişah olduğunda yirmili yaşlardaydı; Arapça, farsça, Fransızca,Latin ve yunan dillerini biliyordu.mühendisti, şairdi. Felsefe ile kelama vakıftı. Böyle bir padişah milletin kendini gerçek manada ortaya koyabilmesi için öyle ilim yuvaları ve o ilim yuvalarına sahip çıkan öyle kartallar ortaya koymuştur ki, o ilim yuvaları; ilmin uygulanması ve nihayet milletin kendisini ortaya koyması için memba olmuştur.

Şöyle ki, Fatih bir gün sıbyan mektebine gider ve ders yapılmakta olan bir sınıfa girer. Ders veren hoca padişahın sınıfa girmesi ile hiç ilgilenmez. Aralıksız dersine devam eder. Dersten çıkılınca padişah hocayı yanına çağırır."Benim padişah olduğumu bilmiyor musun? Bu nasıl bir davranış?" der. Hoca şu cevabı verir:" Biliyorum padişahım, ancak bu hareketimle çocuklara hocanın padişahtan daha büyük olduğunu anlatmak istedim. Ta ki böylelikle sizin büyüklüğünüze de onları inandırabileyim".

Kültür akımının sağlıklı olabilmesi ancak takınıtılı ve kaprisli olmayan, bilakis hür ve bağışlayıcı beyin ve vicdanlara bağlıdır..

Siz, millete karşı durursanız, milletle aynı rüzgara yelken açmaz onun mahvına çalışır ve fıtratına ters olanı dayatmaya çalışırsanız millet sizi reddeder. Aç kalmak pahasına, -bırakın duraklamayı- gerilemek pahasına da olsa millet, kendi fıtratına dokundurtmaz. Bu millet olgusu, nicelikle, nüfusla, coğrafi sınırlarla anlatılamaz; böyle anlamak da saflık olacaktır.

Sanatta, siyasette, sokakta, eğitimde, müfredatta milletin kendisi ifade edilmezse o millet ruhunu bulamadığı yerde asla bir cesedi kucaklamayacaktır. O ceset şudur ki; adı sanattır, fakat Batı eserlerinin kopyasıdır, milletin ruhundan payını almamıştır.. adı eğitimdir, fakat milletin kendi değerlerinin mesamesi okunmamaktadır.. adı siyasettir, fakat milletin özüne ters uygulamalar dayatılmaktadır.. adı sokaktır, fakat milletin tarihini,karakterini yansıtan ne bir çeşme kalmıştır ne de bir duvar..

Milliyetçilik uygulamaları doğru yapıldığında, sanatta öyle sanatçılar çıkacaktır ki, İslam standartlarında eserler çıkararak dünyada İslam Rönesanssını başlatacaklardır. Yeni sanat dalları çıkacak ve Batının kasvetli eserlerine maruz kalınmayıp, insanın ruhunu okşayan ve bu milletin yansıması olacak eserler dünyanın başını döndürecektir. Bütün bunlar Fatih gibi cesur ve asla milletinin hiçbir değerini,öznesini-nesnesini asimilasyon canavarına teslim etmeyen münevverlerle gerçekleşecektir.

İslam'ın ve bu milletin standartlarına uygun olmayan hiçbir sanat ve sanat eseri itibar görmediğinde, Nobel'de biz niye yokuz?, Oscar'da biz niye yokuz ? gibi ezik kelimelerden örülü sorular sorulmadığında, bilakis Farabi, Hoca Hüsrev, Nabi, Nedim, Mehmet Akif gibi isimlerle anılan ödül törenlerimizin dünyaca yazılıp çizilmeye başlandığında milliyetçilikten bahsedebileceğiz. Milletin kendisi: yani değerleri,kültürü,inancı,dili,özü gündem olduğu ve itibar gördüğünde milliyetçilik, aslını ifade edebilmiş olacaktır. Ya değilse kuru sözler ve kısır uygulamalar ile,bırakın bir arpa boyu yol almayı, hafızalarda kalamayacak kadar yaşarsınız.. Her medeniyet kendi üzerindekilerle büyür; dışarıdan alınan yamalar asla bir ayıbı kapatmayacak, bilakis ayıbın kendisi olacaktır.

Dünyada ileri ve söz sahibi olan milletler, pergel gibi bir ayaklarının kendi özlerinde çakılı olan ve diğer ayakları da tıpkı arı gibi diğerlerini dolaşanlardır. Büyümek, toptan gelişmekle olur. Zira büyük beden elbiseler giyinmekle büyümüş olunmaz.