Yeni eğitim yılı başladı tüm hızıyla. Öğrencilerimizi özlemişiz, derslerimizi özlemişiz. Tatilin verdiği rehaveti bir kıyıya koyalım diyeceğim ama Yeni Türkiye’yi inşa edecek öğretmenlerin bundan gayri tatili olmayacaktır. Devamlı okuyacak, çağını kavrayacak ve yeni nesilleri dirilişe hazırlayacaktır.
Derslerini günlük olaylardan koparmadan yorumlayacak, aşırıya kaçmadan değerlendirecek, kışkırtma niyeti olmaksızın eleştirecek muallimlere ihtiyaç var. Fikri hür nesillerin, en temelde insan haklarına saygı dolu yetişmesi lazımdır. Fikre karşı fikir sunabilecek kadar ilimle donanımlı olacaktır tahtanın önündeki kıymetli insanlar. “Hikmet, müminin yitik malıdır, onu nerede görse alır” ifadesindeki istikametin neyi işaret ettiğini bilecektir.
Bizim edebiyat dersleri de bahsedilen merkez üzerine devam etmekte. Bilenlerce malumdur, on birinci sınıfların edebiyat konularının başında Tanzimat Edebiyatı yer alır. Derse başlarken öğrencilerime “her yoğurt yiyişin, bir yiğidi vardır” derim. Zihinleri ufak bir gel git yaşar. Alışılmış bir sözün dışında farklı bir sözdür kulaklarına çarpan. Sonra devam eden dakikaların peşine takılır İbrahim Şinasi’nin maceralarını takip ederiz. Büyük kahramanımız Mustafa Reşit Paşa’nın maharetiyle hazırlanan Tanzimat Fermanı, Gülhane Parkında okununca kimse oralı olmaz. Bu, dert olur ekabire. Halkın haberi olmalı ve bunlara sahip çıkmalıdır. Tam burada ders kitaplarındaki bir ifadenin altının çizdiririm: “Osmanlı Devleti, asırlarca düşman bildiği bir medeniyetin dairesine girmek isityordu.”
Mustafa Reşit Paşa sadrazamdır ve Şinasi’yi Maliye okuması için Paris’e gönderir. Ancak zat-ı şahaneleri edebiyat meclislerinde seyr ü sefer eyler. Derdi “Fransız Devrimi nasıl yapıldı?” Halk ayaklanması olan bu hareketin benzeri Anadolu’da yapılabilir mi? Zira Osmanlıda tüm yenilikler veya değişimler her zaman yöneticilerin öncülüğünde başlamıştır. Gerçi halka mal etmeye çalışılsa da Şinasi’yi göndermekle Paşa, Tanzimat’ın ilanında geleneği bozmamıştır.
Şinasi, gözünü dört, kulağını beş açmış; “Abi bu halkı nasıl harekete geçirdiniz?” sorunsunun cevabını dinliyordu Fransız yazarlarından. Adam işin püf noktasını fısıldıyorlardı büyülü kelimelerle. “Bir defa halka her gün anlatacaksınız fikirlerinizi, düşüncelerinizi. Her gün onlarla birlikte olacaksınız.” “Eee bunu nasıl yapacağız?” sorusunu çok acele sormuştur Şinasi. Tabii adam biliyor işini. Sakin sakin anlattı Genç Maliyeciye. “Günlük gazete çıkaracaksınız. Tek çözüm yolu bu. Her gün onların gözleri önünde olacaksınız. Bir dinlemeyecek, iki dinlemeyecek. Üçüncü de seni konuşmaya başlayacak. “gazete yazdı” sözü bir vahiy gibi algılanacaktır.
Peki gazetede ne olacak, ne yazacaklardı, nasıl yazacaklardı?
Halka hitap ediyorsan, senin dediğini anlamasını istiyorsan, halkın kelimeleriyle konuşacaksın. Günlük konuşmaları sade dile yazacaksınız. İşte bu, zor olanı idi. Yıllardır Osmanlı kültürüyle yetişmiş paşa veya kültürlü adamlardı bu sanatçılar. Nasıl değişeceklerdi?
Şinasi, meselenin ne kadar mühim bir iş olduğunu devamlı anlatıyordu. Bazen Ziya Paşa meseleyi pek iyi anlayamamış olsa da Namık Kemal en saf vicdanıyla haykırıyordu.
Gazete bir poşetti sanki. İçine neler dolduracağını yine onlardan öğrendi maliyeci şair: Eleştiri, makale, deneme, roman, batılı anlamda tiyatro vb. ne bulduysa tıktı poşete. Tanzimatçılar, yüzyıllardır süregelen edebi kültür üzerinde köklü değişim yapmak istiyorlardı. Kelimenin gücünü, dibine kadar kullanıyorlardı. Sade bir dil ile toplum için sanat yapma aşkı Tanzimat sanatçılarını savurdu yıllarca…. Londra’dan Paris’e oradan başka bir Avrupa ülkesine…
O zamanlarda Mustafa Reşit Paşa sadaret makamındayken civarında İbrahim Şinasi de görmek mümkün oluyordu. Bu da bize hükümet ve basın arasındaki olması gereken kuvvetli bağı gösteriyor sanırım. Yani iktidar olmak ve kalmak istiyorsan medyada olmalı, desteklemeli ve teşvik etmelisin.
Şimdi herkesin, her kesimin bir basını/medyası var. Basan basana ves’selam.