Geçen hafta insanın " Din" olgusuna dair yaklaşımlarını ele almıştık. Bu yaklaşımların kaynağının sosyal,siyasi,ekonomik ve psikolojik olduğunu söyleyebiliriz. Fakat toplumsal veri bakımından kayda değer bulunan elbette "Sosyal ve siyasi" faktörlerdir.Son yıllarda "Ateizm ve Deizm" tartışması alevlenmiş ve bu konuda çeşitli makaleler , anket sonuçları ve röportajlar yayınlanmıştır. Bu materyallerde öne çıkan kanaat daha çok dine karşı tepkinin din kaynaklı değil , insan kaynaklı olduğudur..

Mesela neden deist olduğu sorulan imam hatip mezunu bir genç bunun ailesinden, okulundaki dini müfredattan ve dahi siyasi iktidardan kaynaklı olduğunu söylüyor. Feto / PDY yapılanmasının sınav sorularını çalması, devlet içinde yapılanmaya gitmesi ve son kertede 15 Temmuz darbe girişimi öne sürülen nedenlerin daha başında geliyor. Hükümet içerisindeki yolsuzluk iddiaları ,israf ve son dönem OHAL nedeniyle alınan sert tedbirler, iktidarın işçi ve çevre sorununa edilememesi, çocuk istismarı ve kadına şiddette artışın gözlenmesi yerel nedenleri oluştururken, başta ISID terör örgütü olmak üzere radikalizmin kötü izlenimi de yerel ve geneldeki ciddi nedenleri oluşturmakta...

Türkiye'de bulunan ilahiyat camiasının bu soruna yaklaşımı da ilginçtir. Onlar sorunun kaynağını daha çok "Kurumsallaşma" olgusunda aramaktadırlar. Çözüm olarak ise bireyselleşmeyi öne sürmektedirler. Dinin kurumsallaşması Türkiye de uzun yıllar tartışma konusu olmuştur ve bu yönüyle kadim bir tartışmadır. Özellikle Ak parti iktidarı sonrası, o zamana kadar devletle arasına ciddi bir mesafe koymuş olan İslamcı kesim bu meseleyi tartışmış ve kurumsallaşmanın önce Müslümanları sonra ise Dini, siyasi iktidarın güdümüne soktuğunu öne sürmüşlerdir. İlahiyatçı kesim ise Gülen örgütü tecrübesinden sonra tam tersi bir yaklaşım yürüterek , Devletin dini kesimlerin güdümüne kurumsallaşma yoluyla girdiğini öne sürmektedirler.
Kurumsallaşma avantajları ve dezavantajları ile ayrı bir konu ve başlı başına sosyolojik bir araçtır. Sosyolojik araçlar insanın toplumsal yaşamını daha iyi bir seviyede idame ettirebilmesi için gerekli olan ve kaçınılmaz olgulardır.

Ta en yukarıdan aşağıya doğru Kültür, Devlet, Ordu, Eğitim, Hukuk, Din, Aile, Dernek ve vakıflar, Sivil toplum Örgütleri, siyasi partiler ve daha sayabileceğimiz pek çok unsur insanın kendi misyonuna uygun yaşaması için kullanımına sunulmuş araçlardır. Hatta sosyoloji literatüründe "Bos zamanlar sosyolojisi" olarak bilinen sahanın alt katmanında, insanların vakit geçirmek için gittikleri kahvehane, kafe,avm gibi mekanlar bile sosyolojik bir araç sayılır .

Dini olsun olmasın sivil toplum kuruluşları,vakıf,Cemaat,yardım veya eğitim kuruluşları da aynı zamanda "Sosyal sermaye" olarak adlandırılarak ayrı bir toplumsal değer üstüne oturtulur.

Din olgusu da yukarıda belirttiğimiz gibi sosyolojik bir araçtır . (Elbette Din'in tek tanımı bu değildir. Bu sadece bir yönüdür.) Genel bir araç olan Din kendi altında ibadethane,nusuk (ritüel namaz oruç hac vs.),Mensuk (ibadet edilen yer.Cami,Kilise,Havra,Tapınak vs.) ve dini gruplar barındırır. İslam dini Allah tarafından toplumların selamet içinde yaşaması için peygamberler vasıtasıyla gönderdiği ilahi öğretilerdir. Asıl amaç Kur'an'ın tabiriyle "Birr" e "esenlik yurduna" ulaşmaktır. İnsanoğlunun dine karşı reflekslerinde en büyük hatası yaşanan kargaşanın faturasını aracı kullanana değil araca kesmesidir. (Devamı gelecek) Selam sevgi ve muhabbetle...