7 Haziran seçimleri öncesinde AK Parti'nin mutlaka uyarılması gerektiğini ve kendine gelmesi için de bir ders almasının şart olduğunu kaydetmiştim. Onun içinde sırf ders verilmesi adına oy oranında düşüş yaşanmasının AK Parti adına hayırlar getireceğini vurgulamıştım.

Hatta, 9 seçimde de AK Parti'ye oy vermiş, onun işaret ettiği şekliyle referanduma, Cumhurbaşkanı adayına destek vermiş biri olarak ilk kez siyasi tercihimi değiştirerek; AK Parti'den vazgeçmiştim.

Bu kararımdan dolayı ciddi eleştiriler de aldım yakın çevremden. Ne tekrar cemaate geri dönmemiz kaldı; ne hainliğimiz...

Şunu özellikle vurgulayayım; 1999 yılından beri 11 kez sandığa gittim. Hiç birinde attığım oydan dolayı pişmanlık duymadım. Recep Altepe'ye verdiğim oyu saymazsanız. 7 Haziran'da oy vermediği için de pişman değil; bilakis doğruyu yaptığım için daha da huzurluyum.

Pazar günü Başbakan'ın ilk kez gelir adaletsizliğinin farkına varması, asgari ücretli, emekli, çiftçinin durumunu artık tahlil edebilir hale gelmesinin seçimde iktidardan düşmenin bir sonucu olduğu konusunda sanırım hepimiz hemfikiriz.

Girdiği tüm seçimlerde bir mağduriyet bulan ve bundan dolayı halktan beklentinin hep üzerinde destek alan AK Parti, son döneminde mağduriyet bulamamanın sıkıntısını yaşıyor. Bu sıkıntı da size halkın temel ekonomik sorunlarına eğilme mecburiyetini getiriyor.

Asgari ücret, emekli aylıkları, çiftçinin yem ve gübre başta olmak üzere girdi maliyetleri, taşeron işçi sorunu, istihdam gibi konularda ilk kez somut ve net vaatler var AK Parti'nin seçim beyannamesinde.

Halk da AK Parti de şunu anladı: Uçağa binemiyorsam 3.havaaalanı, trene binemiyorsam süper hızlı tren umurumda bile değil. Tencere kaynamıyorsa; milli uçak, helikopter tencereme bir şey koymuyor.

Bu ülkenin başkanlık sisteminden daha önemli, daha gerekli gündemi var o da insanların yaşam standartlarının yükseltilmesi. Başımızda Başkan da olsa Cumhurbaşkanı da olsa; ben geçinebiliyor muyum, geçinemiyor muyum buna bakıyor artık. Doğal olarak başkanlık sistemi alt sıralara kayabiliyor seçim vaatlerinde.

7 Haziran'da benim gibi düşünen ve AK Parti'ye ders verme eğiliminde olanların bir zaferi aslında bu. Kendi bakanları Babacan'ın 'Gündemimiz öncelikle ekonomi olmalı' sözlerini duymayanlar için bir ders verilmeliydi.

Bu dersi almış gibi görünüyorlar. AK Parti'de 'Reis'e şartsız itaat' anlayışının nasıl yanlışlara sebep olduğunu; hatalardaki artışın da halkın gözünden kaçmadığını yaşayarak öğrendiler.

Şimdi şunu sormak lazım. AK Parti'ye ders verenler mi iyi bir adım attı; yoksa Erdoğan'ı kutsayan ve onun asla hata yapmayacağını iddia ederek işini zorlaştıranlar mı?

Bunu yazarken; son 5 aydır yaşadıklarımız ve sosyal medyadaki linç de sanırım bize ilginç bir anı olarak kalacak.

Peki, bu vaatler iyi de; tutulur mu? Bunun cevabı da 7 Haziran'da gizli. Bu halk bu vaatlerin tutulmaması durumunda AK Parti'den vazgeçer. Bunun sinyalini 7 Haziran'da verdi.