Kur'an'ımızın açık emirlerinden biri gevşememektir. 'Zinaya yaklaşmayın.' buyurduğu gibi 'gevşemeyin' buyurmuştur. Alkolü ve kumarı yasakladığı gibi gevşemeyi, yılmayı da yasaklamıştır. 'Gevşemeyin!' uyarısı, 'dik durun, yılmayın' şeklinde bir emirdir. Mü'min insan, Allah Kur'an'da emretti diye namaza durduğu, oruç tuttuğu, zekat verdiği, haccettiği gibi Allah emretti diye gevşemeye karşı kendisini test etmeye memurdur.

Namazı ihmal etmek nasıl Kur'an'ın bir emrine karşı ihmal ise hayatın önüne koyduğu nimet ve külfetler karşısında bitip erimek de bir ihmaldir.

İnsanlar, Allah'ın dini İslam'ı öğrenirken -namazı öğrendikleri gibi-, erimeden, yılıp gevşemeden bir hayat yaşamak zorunda olduklarını da öğrenmelidirler. Çocuklara tahareti, abdesti öğrettiğimiz gibi dik durma yöntemlerini de öğretmeliyiz. Kur'an'ı kelime kelime öğrenen çocuklarımız, nefes nefes ayakta kalmayı da bizden öğrenmelidirler. Şeytan bitkin ve tükenmiş bir mü'min nesil için dünyayı başımıza yığarken biz çocuklarımızı eğilip bükülmeden yaşama yöntemleri ile donatmaya mecburuz. İslam budur; hem namaz hem ayakta kalma taktiklerine vakıf olmak.

Kur'an, namazı ve diğer emirleri nasıl beyan ediyorsa, Allah'ın bir emri olarak gevşememeyi de emretmektedir. Dengeli bir Müslümanlık ancak böyle mümkündür. Yılışık ve tükenmiş umutların çöreklendiği beyinlerin sahipleri ile dolmuş camiler çiçek açan camiler değildir. Uhud gibi mahzun eden bir sonuca rağmen ikinci bir hamleye hazır nesil olmak gerekmektedir.

Evlerimiz gevşememelidir. Daralmış ekonomimiz, müzmin hastalıklarımız, eşler arasındaki anlaşma zorlukları yıldırmamalıdır. Çocuklar üzerindeki beklentilerimizin gerçekleşmediğini görmek, gayretlerin sonuçlanmaması yıldırmamalıdır. Gevşeyen evler, umudu tükenmiş aile fertleri olarak görülmemeliyiz meleklere. Her şeye rağmen 'Rabbine itimat eden' mü'minler olmamız; tıpkı bir Cuma namazı için camide saf olmuş mü'minler olmamız gibidir. Evlerimizi ne katlanmak durumunda kaldığımız sıkıntılar gevşetmelidir ne de içinde boğulacak gibi olduğumuz nimetler. Gevşemiş evler şeytanın ağlarına takılmaya daha yakın bir noktadadır. İbadette, tahammülde, sabırda gevşememiş evler mü'min evlerdir. Günübirlik düşünmeyen, ebedi alem için planlanmış evler umut dolu evlerdir.

Camilerimiz gevşememiş mü'minlerin camileri olmalıdır. Camide, mesela cep telefonu ile konuşmak bir gevşeme çeşididir şüphesiz. Caminin duvarlarındaki tezyinatın içinde eda edilecek ibadet gibi önemsenmesi de bir gevşemedir. Camilerimizin mimari ihyasından önce ruhi ihyası dikkate alınmalıdır. Rabbimizin 'gevşemeyin' emrine bu da dahildir.

Kurumlarımız, işletmelerimiz gevşememelidir. Kuruluş maksadı unutulmuş kurumlar gevşemiştir. Onları gevşetenler de Allah Teala'nın 'gevşemeyin' emrine aykırı davranmışlardır. Vakfımızın, derneğimizin, işletmemizin ibadetlerden birine karşı engelli olması mü'min olarak bizi rahatsız ettiği kadar gevşemiş durumdaki bir kurum da bizi rahatsız etmelidir. Namaz ciddiyeti her gün, sabah namazından yatsı namazına kadar aynı kaldığı gibi imanlı bir hayat yaşama ciddiyetimiz de baliğ olduğumuz günden vefat gününe kadar aynı kalmalıdır. İman eskimediği gibi imanın gereği olan idraklerimiz de eskimemelidir. Gevşemiş iman da olmaz, gevşemiş himmet de olmaz. Yapamıyor, beceremiyor olabiliriz ama halimizi benimsiyor olamayız.

İman ediyor olmamız, dünya yıkılırken bile elimizdeki fidanı dikmeye mecbur eder bizi. Haber bültenleri delirtecek bilgilerle dolu olsa bile biz, mülkün asıl sahibi olan Allah'a itimat ediyor olduğumuz sürece gevşeyemeyiz, yıkılamayız.

Dünyanın sonu bile olsa bir fidan dikerken o sona yakalanmak zorundayız. Asıl kimliğimiz budur. Şimdi ise hala ormanlar ihdas edebilecek fırsatlarla baş başayız. Bir fidan dikmek değil binlerce orman oluşturmak elimizdedir. Gevşemeye mecalimiz de yoktur hakkımız da.

Sıkıntılardan ve nimetlerden ötürü gevşememiş eşler iman ehlidirler. Kur'an'lı bir hayat yaşama iddiası onların hakkıdır. Betona ve tezyinata dayandırılarak gevşetilmemiş camiler, Allah'ın evleri olarak zikredilmeye değer yerlerdir.

Toplantılarımız gevşemesin ki biz gevşek mü'minler olmayalım. Okumalarımız, dinlemelerimiz, zikrimiz ve fikrimiz gevşemesin. Gevşeyen şeytanın tuzağına kapılacaktır. Kim ne kadar sıkarsa sıksın bizim vazifemiz gevşememektir.

Dikecek bir fidanımız bulunduğu sürece dünya sürse de yıkılsa da biz elimizdekini dikmeye devam ederiz. Bir fidana da talibiz bir ormana da. Rabbimiz bize diyeceğini dedi. 'Namazı ikame edin.' dedi. Onun için de namaz kılıyoruz. 'Gevşemeyin, üzülmeyin.' dedi. Ne namazı terk edebiliriz ne de gevşeyebiliriz. Emreden Allah oldukça bizim itaatten başka ne çaremiz olabilir?