Gençtim.yüreğim bedenimde bir yanardağ gibi idi.Genelde kendinden olana meyleder,kulak kabartır ve benimserdi.o dönemlerde bir minare gibi dik duruşuyla,kubbeyi andıran göğsünü zulme, haksızlığa ve adaletsizliğe karşı bir kalkan yapışıyla, hatta kelimeleri ağzından bir mermi gibi çıkarıp,eğilenlerin, yalakaların, iki yüzlülerin ta böğrüne çakışıyla tanıdım onu.Mert adamdı. Sözünü namertten esirgemez, yamulmaz ve yavşamazdı. Gençlik işte. Biz delikanlı idik, O delikanlıların kalbine katılan bir sevda,bir dava ve muhabbetti.


Rabbim şahittir,mazlum dururken güç kimin elindeyse ona yöneliveren siyasetçiler gibi değildi. Arkadaştı, abiydi, kardeşti, mü'mindi. Uzun yıllar memlekete hizmet etti. Hayatı gözler önündeydi hep."One munite" sadece zulme boyun eğmeyişinin, eğemeyişinin sebebi olan fıtratını şerhe yeltenen bir sayha idi. Fıtrat, bir tek davranışa sığamayacak kadar doğurgandır. cevherdir. Bu tesbitimi teyiden, yüzlerce örnek verebilirim. verebilirsiniz. Görünüşte Erdoğan'dı lakin işin geri planında mücadeleci bir ruhun çıldırtan bir azim ile kendi anlamını ifşaya memur olduğunu görmemek için ama olmak lazımdı.


Uzun yıllardır muktedir bir hükümetin karşılaştığı bütün zorlukların ve meşakkatlerin çilesini yek başına çekiyormuşçasına muzdarip bakışları dahi çok şey anlatır görene.lakin görmek istemeyenden daha büyük kör de olamaz.Son zamanlarda ekonomi üzerinden üzerine gidilmesi ve eleştirilere maruz kalması,ister istemez hem sevenlerini üzmekte hem de bulaşıcı bir hastalık gibi milletini karamsarlığa sürüklemekte olduğunu görünce, hislerimi ifade etmeye çalışmak elzem oldu.olanların bu fakirin gözünden nasıl göründüğünü merak ediyorsanız biraz uzunca bir yazı olacağa benziyor.


Kendi gibi ülkesini de bağımsız ve hür yapma arzusu onu o derece ele geçirmişti ki,milletine hizmet etme gayesini aşan ve milleti ile bütünleşen bir Reis olduğunu,sloganının bile,Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet' şeklinde belirleyişinden ikilik ve gayrı bilmez bir gönüle evrildiğine hep beraber şahid olduk.


Tarih kitaplarını karıştırırken karşılaştığım cennet mekan Abdülhamid hanın çektiği sıkıntılarla çok benzer olayların ortasında kendini bulması,Adnan Menderes ve arkadaşlarının aynı dava çerçevesinde cehd ve gayretlerinin karşılığı olarak hem içimizdeki, hem de dışımızdaki namertler tarafından iftira,entrika,yalanlarla canına kasdedilmesi,beni günü değerlendirmekten ziyade,geçmişten bu güne doğru bakmaya sevketti.


Koca imparatorluk yıkıldıktan sonra kurulan kontrollü sistem ne bu milletin kendi kendini yönetmesine izin verdi, nede "seçme ve seçilme hakkı"diye gözümüzü boyadıkları rey yöntemi ile seçilenlerin bu halkın içinden biri olduğunda,mevcut düzenin içinde yenilikler yapmasına...Kurtuluş savaşından sonra sistemlerini kurup çekilmeleri ile beraber,içimize yerleştirdikleri sermaye,askeri güç, siyaset ve hayatın her alanına sirayet eden köpeklerini,okyanus ötesinden değişik argümanlarla kamufle edip farklı kemikler ile beslemeye devam ettiler.medya gücü yeri geldiğinde," Bu menderes uçaklarla altın kaçıracak,falancaya tecavüz etti" gibi bayağı ve iğrenç havlamalarıyla algı operasyonları yaptı.ahtapotun askeri kanadı ise darbe. (DEVAM EDECEK)