Sözü ustalıkla kullanan insana böyle demişti, meseleyi biliyormuşçasına konuşan genç. Çok dokundu bu söz gönlüne ve şaşkınlıkla "ben mi dinden soğutuyorum ?" diye sormadan edemedi. Konunun ne olduğu önemli değildi belki de. Dinden soğuttuğu iddia edilenlerin dini anlayışları da o kadar önemli değildi. Çünkü değerli sayılabilecek mazisinde okudukları, öğrendikleri ve yaptıklarına aykırı bir hükümle mahkum edilmeye çalışılıyordu.

Adam kendisinin ne dediğini ve uyarken insanları neden men ettiğini biliyordu. Muhatapları, gençliğin verdiği heyecanla arzularının ardından coşkuyla koşup gittiklerini görüyor ve aynı işi örf adet, gelenek, psikolojik sebeplere dayanarak doğrusunu yapmaya davet ediyordu.

Zevkli, komik anlar geçirdikleri eğlence biçimlerine eleştiri getirilmesi veya daha makul bir yöntem önerilmesini kabul edemeyenler itiraz kelimeleri ile ters ters cevap veriyorlardı.

Kendisini sosyal sorumluluk sahibi diye vasıflandıran davetçi adamın zihnindeki bilgiler tarafından dürtülenliğini hissediyordu.

"Kim bir kötülük görürse eliyle değiştirsin, buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin buna da gücü yetmezse kalbiyle buğuz etsin. Bu da imanın en zayıf derecesidir." buyuran peygamber sözünü işittiği günden beri, dinen hatalı veya yanlış bir şey gördüğünde hikmetle veya güzel öğütle vazgeçirmeye çalışırdı böyle yapanları.

Allah (cc) şöyle buyuruyor: "Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip, kötülükten nehyeden, bir topluluk oluşsun. İşte asıl kurtuluşa erenler bunlardır." "Sen yine de nasihat et; zira nasihat, müminlere fayda verir."

Sözleri hayatında bir başka safha açmıştı. Son yıllarda yanlış yapanları uyardıkça sevdiği Peygamberi (sav) daha iyi anladığını hissediyordu. Bir takım bireysel sünnet davranışları yaparak yeterince peygamberleri anlayamayacağını keşfetmişti.

Peygamberlerin temiz pak ve saygın yaşantıları anlattıkları İslam dinin doğası gereğiydi. Lakin dini tebliğ etmek bizzat Rabbimizin emriydi. "Kalk ve uyar" demişti, insanları Allah'a ve Resulüne davet et diye emirlere muhatap idiler.

Ruhunda yankısı makes bulmuş bu emirleri, kelimelere kibarlık kisvesi giydirerek telaffuz etmiş olsa bile bir işe yaramamıştı. Hayatını, hayatın sahibinin dediklerine göre biçimlendirmeye çalışan adama, biri çıkmış "dinden soğutuyorsunuz" demişti.

Ne demek istediğini anladı bilen adam: "Susun konuşmayın, bırakın herkes istediği gibi davransınlar, karışmayın... Hem karışıyorsunuz ya, değişen nedir? Kendinizi küçük düşürmeyin. Diyorsunuz ama kimse sizi dinlemiyor ve dinlemeyecek. Herkesin ailesi var. Ailesi izin verirken siz niye karışıyorsunuz?" gibi anlamlar uçuştu zihninin ortasında.

Bir an hak vermek istedi mantıklı konuşan gence. Bırakalım herkes istediği gibi yaşasın hayatını. Özgürlük var bu ülkede, kimse kimseye müdahale edemez. Niye kendini zahmete sokup kendisini sevimsiz ve istenmeyen biri konumuna getiriyordu ki?

Kişisel gelişim kitapları okumuştu, insanlara nasıl hitap edileceğini de iyi bilirdi, tartışmak için diline kuvvet de bahşedilmişti. İstemeyen birine anlatmak kadar zor bir şey olmadığını da biliyordu. görmek istemeyenden daha kör; duymak istemeyenden daha sağır adam geçmemiş bu dünyadan.

Değişen gençliğin halini de izliyordu önündeki genç insanların davranışlarından. İslam dinin öngördüğü bir insan modeline rastlaması ne de zorlaşmıştı. İslam dinin kırmızı çizgilerini ihlal edenlere göz yummak adet haline geldiği bir çağda, gerçek dini, anlatmak zorlaşmıştı. Bireyselleşmesini tamamlamış gençlere aşırı dozda üflenen özgürlük ve benlik kavramlarını onları sinir uçlarını örselemiş olmalıydı.

Kurallarını tam olarak bilmedikleri bir dinden, ilkelerini hayata aktaramadıkları bir dinden, nefislerini teslim etmeyi bilemedikleri bir dinden soğutmanın anlamını kavrayamadı davetçi adam. Dine uygun bir tutuma davet edildiğinde "sırf siz söylediğiniz için yapmıyorum" edasıyla tavır geliştiren gençleri zamana havale etti uyaran adam. Zira biliyordu gençlerin tepkisel davrandıklarını. Bir an düşündüklerinde veya iç dünyalarına döndüklerinde uyarıcının ne haklı olduğunu. Tohum toprağa düşmüştür ve yeşerecek zamanını beklemektedir.

Ailelerine kan kusturan gençler içim "aileleri var, onlar karışabilirler, siz niye karışıyorsunuz" cümlesine gülmüştü. Çünkü arkadaşı üzerinden kendi kimliğini ibraz eden bir neslin bu yaşlarda anne babasını dinleyeceği kimse düşünmez.

Doğruyu dile getiren söz doğrudur. Anne baba söylese ne olur, yoldan geçen bir yaşlı adam söylese ne olur? Gözümüzü açıcı hakikat güneşinin ışığı bizim evin penceresinden parıldaması gerekmez. Şimdi hatasını anlamayan gençlerde hemencik dinden soğumasınlar, yoksa ahrette cehennem ısıtır (Allah muhafaza) Kimseye karışmamak lazım, lakin yardımcı olmak herkesin yapabileceği iştir.