İnsanoğlunun düşünce dünyasında her zaman şimşekler çakmaz. Yeni düşünceler üretmek mümkün olmaz çoğu zaman. Beyin rölantide çalışırken gündelik ihtiyaçlar için basit, sıradan cümleler kurar.

Uyanık zekaların bir hüneri daha vardır. Okuduklarından, gördüklerinden, duyduklarından topladıkları güzel ibareleri muhabbetlerin ortasında meclisleri renklendirmek maksadıyla zikrederler. "Bendeniz de böyle şeyleri çok yapan biriyim" demek isterdim. Kambur dünyanın bunca yıldır sırtında gezerken zaten bir birikim oluyor.

Geçenlerde "Payitaht" filmini izliyorum. Hakikaten ben bir film mi izliyorum yoksa başka şeyler mi düşünüyorum, tam kestiremiyorum. Gözlerimin önünde hareket eden görüntülerin ötesindekileri ve söylenenden ziyade kastedilenin ne olduğunu keşfetmek, farklı bakış açısının sonucudur. Israrla ve şiddetle tavsiye ediyorum Payitaht'ın izlenmesini. Çarşamba akşamları Diriliş, Cuma akşamları direniş izliyoruz.

Olayları ve cümleleri "bağlamında" değerlendirmek ve güncel hayatta nereye denk düşüyor diye düşünmek gerekiyor sanırım. Ben, II. Abdülhamit Han Hazretlerinin bir repliği/sözü hoşuma gitti. "Zordur namertle harp ederken mert kalmak..."

Harp etmek, lüzumlu olduğunda kaçılacak ve korkulacak bir şey değildir. Mecbur kalınınca yemek içmek kadar doğal bir şeydir harp etmek. Ara söz: Akıncılarımızın düğüne gider gibi cenge gittiğini tarihi romanlarda okumuşumdur.

"İnsan diğerlerini de kendisi gibi bilirmiş" dedikleri noktada derin bir yanılgı yaşar insan. Küçük ölçekte veya büyük ölçekte düşününce de aynı sonuca varılır. Mert olmak gerek her daim. Savaşın da bir hukuku olmalı, kırmızıçizgileri bulunmalı. İnsan, insanlığını en kötü şatlarda bile gösterebilir.

Mertçe, bileğinin ve aklının gücü ile harbe girmek... Düşmanına bile "insan" diye muamele etmek... Esirine esir, bayrağına bayrak diye hakkını teslim etmek... Namertlik yaparsa sen de aklını kullanmalı ve düşmanın namertliğine karşı uyanık olunmalı. Hz. Peygamber (SAV)'in "Harp, hiledir..." sözünü dayanak almalı ve düşmanı yanıltmalıdır.

Uçsuz bucaksız meselelere kapı açacak değiliz bu burada. Ancak söylemeden geçmeyelim; Gençliğe Hitabede bir cümle var. "İstiklal ve cumhuriyetine kast edecek düşmanlar, dünyada emsali görülmemmiş bir galibiyetin mümessili olabilirler."

Değişik değişik oyunlarla ülkemizin güney sınırlarının dibine kadar sokulan ABD'nin destek verdiği bir takım terör örgütlerine karşı net tavrımızı almak durumundayız. Namertliği durduracak hikmetli bir planlama yapmalı ve düşmanı mantık planında çökertmeliyiz. Haksız olduğunu bildiğimiz bu zalimlerin gerçek yüzünü suratlarına haykırmak durumundayız.

Neyse... Bir cümleden, uluslararası devlet meselelerine yelken açmak için dar bir zaman dilimi burası. Diyeceğim odur ki, uyanık zihinler, düşünen ve üreten zihinler çoğalmalı. Her sorun, bir düşüncenin kapısında konaklatır zihinleri.

Geçenlerde birine karşı "kusurlarını nasıl söylerim" diye düşünüyordum. Sonra o konuda benim hiç mi hatam yoktu ki diye düşündüm. Düşündüm ve şu cümle döküldü dudaklarımdan. "Sana kusurlarını söyleyecektim kendimi düşündüm, vazgeçtim." Şimdi bu cümle ile ne demek istiyorum, onu düşünüyorum. Bir baltaya sap olacak bir cümle midir acaba kurulan bu cümle? Siz de bir düşünün derim ben. Düşünmek iyidir, öğrenmek de.