Her sene anlamlı günleri doya doya yaşamak isterdi. Bunu için en büyük fırsatları önüne sunardı mesleği, edebiyat öğretmeniydi. Öğrencileriyle sahnede olmak, onlarla birlikte güzel programlar icra etmekten derin bir mutluluk duyardı. Her sene olduğu gibi bu sene de bir hafta önce İstiklal Marşının kabulü ile program icra etmişti.

Bir hafta sonra 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi ve Şehitleri anma programı yapılacaktı. Program hazırlığı çok sevdiği işlerdendi. Yorulurdu, geç saatlere çalışırdı. Bazen çalışırken sabahladığını hatırlıyordu. Özellikle vatan, millet, din meselesi oluca fedakarlık yelleri eserdi başında.

Atalarının yaptıkları yanında bir iki gecelik uykusuzluğun adı bile anılmazdı. Lakin kıyaslamadan edemezdi. Atalarının tetiğe basan parmakları vardı ya program yapan adamın da bilgisayarın tuşlarına dokunan parmakları vardı. Atalarının parmak oynatmasından kurşun fırlıyorken kendisinin parmak oynatmasından kurşun gibi kelimeler... Şimdi o kelimelerin diyarına göz atalım.

Şiir, duyguların imbikten süzülmüş halidir, denir.

"Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?

En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.(Mehmet Akif)

Ekranlarda görüntülerini izlerken bile korkutucu gelenler bu topraklarda olmuş. Görüntülerden büyük gemilerden karaya fırlatılan topların çıkardığı sesler salonu yıktı geçirdi.

Bağlamayı dizine yatıran üstad, tellere dokunurken üç genç kız da neyzen ciğerlerinden kopup gelen nefeslerinin nağmeleriyle "Çanakkale içinde vurdular beni" türküsünü ikram etti salonu dolduranların yüreklerine. "Ölmeden mezara koydular beni" diye nağmeleri akıp gitti.

Sonra günün anlam ve önemini belirten kelimler toplandı programı düzenleyen adamın dilinde. Göğsünü imanla dolduranlar 15 Temmuz akşamında bir telefon ekranından Cumhurbaşkanının haykırdığı sözleri Anafartalar komutanın dilinden dinlemişlerdi 103 yıl önce. "Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zamanda yerimizi başka kuvvetler alabilir." cümlesi ile "Halkımızı kentlerin meydanlarına davet ediyorum. Havaalanlarına davet ediyorum. Bu kalkışmayı yapanlar gelsin ne yapacaklarsa orada yapsın. Halkın gücünden başka güç tanımıyorum. Ben de meydanlara geliyorum" diyen 12. Başkomutan, Çanakkale savaşlarının anlamını idrak etmişti.

Adam, böyle muazzam bir zaferi bir saat içinde anlatılmasının mümkün olmadığını biliyordu. Tattırabilirse bu da yeterdi. Fedakarlığı tadan bir millet atalarının izinden gitmekte asla tereddüt etmeyecekti, bunu biliyordu.

Tatmayan bilmez. Tatmak için bilmek gerekiyordu. Sahneye çıkan delikanlı "Dur yolcu! Bilmeden gelip batığın bu toprak/bir devrin battığı yerdir." Fark etmek için durmak gerek cahilliği gidermek için de bilmek. Sessiz yığınların altındaki kısık seslere kulak vermek gerekir nelere şahitlik ettiklerini dinlemek için. Eğil de kulak ver, diyen ses anlamın koyu perdesini açarken dinleyenler duygulandı.

Sonra programı hazırlayan adam, Ömer Halisdemir, baş haini alnının ortasından vurup yere yıkmakla darbe girişiminin seyrini değiştirdiği gibi yıllar önce Seyit Onbaşı da 275 kiloluk mermi ile amiral gemisini boğazın derinliklerine gömdüğünde savaşın seyrini değiştirmişti. Ayrıca siperlerde komutanlarının emrine kulak kesip hücuma hazır bekleyenler Mehmetçik ile 27 gece sabahlara kadar kentlerin meydanlarını bekleyenler aynı heyecanı taşıdığını seziyordu.

Vatan için yavrularını kınalayan anneler olduğu müddetçe yüreklere, şehadet aşığı anneler olduğu müddetçe Allah yolunda ölenlerimiz çok olacaktır ve onlar bize bu toprağı vatan eyleyeceklerdir, dedi. Yavrularına Muzaffer, Gazanfer, Mücahit adını veren analar oldukça kaç Çanakkale çıkar bu milletten, dedi ve sustu,şiiri dinledi.

Şehitler tepesi boş değil

Biri var bekliyor,

Bir bayrak nefes almak için rüzgar bekliyor,

Diyen dizeler kelime olup kulak çeperlerine ulaştıkça Meçhul askerin kim olduğunu herkes anladı. Çünkü tuttuğu bayrak belli, yattığı toprak belli.

Ezineli Yahya Çavuş, Kınalı Hasanların filizlenecek tohumlar gibi topraklara düştüğü bir sınırdır Çanakkale. Onların ruhuna ikram olsun diye İlah-i kelamın telaffuzundan hasıl olacak ecirler de kıpırdayan dudaklardan aminlerle uğurlandı kabul makamına.

Program bitmedi, salonun yandı ışıkları. Bir gün vatan uğruna iş başa düşerse ne yapacağını kavramıştı herkes.