Saadet Partisi İnegöl İlçe Yönetim Kurulu üyesi Fahrettin Bayraktar akrabam olur. Geçtiğimiz hafta babası Hacı Hafız Tahsin Bayraktar vefat etti. Allah rahmet eylesin. Cenazesine babamla birlikte katıldık. Yolda giderken babamla ölümü konuştuk. "Sırası gelen gidiyor" dedik. "Sıra kimde acaba?" diye sorduk. Hayatı ve ölümü özetleyen en güzel söz şu idi: "İnna lillahi ve İnna ileyhi raciun. Allah'a aitiz yine O'na döneceğiz."

Cenaze yakınlarından birine taziyede bulunan babam, sürç-i lisan ederek: "Allah kavuştursun" demiş. Nereden bilebilirdi, aslında kendisinin Rabbine kavuşacağını?

4 yıl önce annem vefat etikten sonra babamın bu duruma alışması çok zor olmuştu. İnsan kaybedince anlıyordu sevdiklerinin kıymetini. Camii avlusunda saatlerce oturan babama, "Hadi gidelim baba?" dediğimde şaka ile ama buruk bir ifade ile : "Anneni bekliyorum oğlum ama gelmiyor" derdi. Ölen eşinin ardından yaşı ilerlemiş bir adamın geride kalması zor imtihandı...

Berat Kandili gecesi, yatsı namazı sonrası, Urgancılar Camii bahçesinde babamla oturduk çay içtik. Berat kandilinde kaydı düşülen ölüm ve doğumlara dair konuştuk. En büyük korkusu; hasta olup yataklara düşmek ve insanlara eziyet vermekti. "Merak etme baba dedim, sağlıkta ve hastalıkta biz sana hep bakarız." Sonra eve kadar birlikte yürüdük. Ayağı ağrıyordu biraz. Hastane için sözleştik. Tedavi olacaktı. Yaz tatili için başka planlar da yaptık. Sabah namazında Ulucami'ye gidecektik mesela. Nereden bilebilirdik aslında vedalaştığımızı?

Ve bir gün sonra gelen telefonla acı haberi aldım. Kardeşimdi arayan. Babam rahatsızlanmış. Acil çağırıyordu. Anlamıştım vefat ettiğini. Şehadet ve salavatlarla girdim odasına. Baktım ki Rabbim emanetini almış.

Babam, Secde eder gibi yüzüstü kapaklanmıştı yere. Abdestini almış. Namaz için hazırlık yapmış. Çoraplarını giyerken kalp kriz geçirmiş. Ambulans çağrıldı. Sağlık görevlileri üzerine düşeni yaptı ama artık yapacak bir şey yoktu. Duası kabul olmuştu babamın. Hastalanmadan, yataklara düşmeden, kimseye yük olmadan birden gitmişti Rabbine. Söylenecek tek şey vardı: "İnna lillahi ve İnna ileyhi raciun. Allah'a aitiz yine O'na döneceğiz."

Cenaze günü, Urgancılar Camii'nde babamın tabutu başında beklerken, taziye için gelenler arasında Yusuf Şen başkanım da vardı. Yusuf Başkan köylümüz olur. Akrabamdır. Basın Halkla İlişkiler Müdürlüğüm döneminde Belediye'de birlikte çalışmıştık. Başkanlık O'na çok yakışıyordu. Eğer siyaseti bırakmasaydı Belediye Başkanlığı koltuğuna oturacak kişilerin başında geliyordu. O her şeyden önce iyi bir insan, iyi bir abi, iyi bir dosttu. Başkanlık koltuğunda oturan bir insan bu kadar mı pozitif, bu kadar mı mütebessim, bu kadar mı nazik olurdu? Dürüsttü. Dünyalık hesabı yoktu. Özü sözü birdi. Herkesim tarafından seviliyordu.

Geldi sarıldı. Başsağlığı diledi. Yanındakilere babamın tabutunu göstererek; "İşte hayatta en büyük ders bu. Ölüm en büyük nasihat" dedi.Nereden bilebilirdim, O'nu son kez gördüğümü ve bu anlamlı sözün duyacağım en son sözü olduğunu?

Annemin cenaze namazını yine burada bu vakitte kıldırmıştım. Babamın cenaze namazını da kıldırmak nasip oldu. Annemin yanına defnettik babamı. Taziye için gelenler gittikten sonra mezarları başında yalnız kaldım. Dedim ki; "Annem, babam, kavuştunuz inşallah!"

İnsan, anne babasının ölmesini ister mi? Hayır. Ancak babamın deyimi ile annemin cenazesi bir düğün gibiydi. Dostlarımız taziye için cenaze evine akın ederken, babam demişti ki; "Bu da bir düğün aslında." Mevlana Hazretlerinin ölüme "düğün gecesi, vuslat" demesi gibi... Babamı da böyle bir toplulukla yolcu ettik sonsuz hayata. Çünkü mümin için ölüm, bir vuslattır, bir düğündür, Allah'a kavuşmaktır. "Deli Ahmet" diye lakabı vardı babamın.. Ben şahidim ki normal insanlardan daha akıllı idi. Dostlarında ve bizde güzel izler bıraktı. Urgancılar Camii'nin "Ahmet dedesi" yok artık. Allah rahmet eylesin.

Ve babamın vefatından 2 gün sonra Yusuf Şen Başkanımın vefat haberi geldi Antalya'dan. Yine söylenecek tek şey vardı: : "İnna lillahi ve İnna ileyhi raciun. Allah'a aitiz yine O'na döneceğiz."

Hayat böyledir işte. Siz insanları koştururken görürsünüz. Halbuki her insanda nice imtihanlar vardır. Kiminin hastalığı, kiminin hastası, kiminin derman bekleyen derdi vardır. Siz suretini görürsünüz ama halini bilemezseniz çoğu kere. Derken imtihanın zirvesi; ölüm gelir başa, acı haber tez yayılır, öğreniverirsiniz o zaman gerçeği.

Yusuf Başkan'ın acı haberi de tez zamanda yayıldı tüm İnegöl'e. Hatta Türkiye genelindeki tüm dostlarına. Ne çok seveni varmış? Hem başkanlığı döneminde hem iş hayatında ne çok dost biriktirmiş? Urgancılar Camii tarihinin en kalabalık cemaatlerinden birini gördü. Cemaat yollara taştı. Binlerce insan Mahmudiye Mezarlığına kabri başına kadar geldi. Sevenleri tarafından dua ve çiçeklerle uğurlandı Yusuf Başkan. Bize en büyük nasihati vererek gitti ve gönüllerimizde iz bıraktı. Herkes gittikten sonra Yusuf Başkanın kabri başında kaldım saatlerce. O bir çok insan gibi benim de sırdaşım ve abim idi. En ağır imtihanımda yanımda dikilmişti. Ben de en önemli anında yalnız bırakmak istemedim O'nu. Allah rahmet eylesin.

Ölüme dair konuşulacak çok şey var. Ancak ben babamın vefatı sebebi ile cenazemize iştirak eden, bize ulaşıp taziyede bulunan başta Milletvekilimiz Hüseyin Şahin, Büyükşehir Belediye Başkanımız Alinur Aktaş ve Belediye Başkanımız Alper Taban olmak üzere, mazur görünüz binlerce isim var, saymam mümkün değil, tüm dost ve yakınlarımıza teşekkürü bir borç biliyorum.

Demek istedim ki; Babamın vefatı sebebiyle; "Başınız sağ olsun," diyen tüm dostlar, "sizler sağolun." Allah hepinizden razı olsun. Allah ölmüşlerimize rahmet eylesin. Ölümü hatırlayan ve ona göre yaşayan kullardan olmak dileği ile...