Aslında kendimi çok zorladım nasıl anlatacağım konusunda. "İçinden geldiği gibi yaz değil mi? Ne olacak, kim ne diyecek ki?" desem de olmuyor.

Konu yüreğimi titretti. Kelimelerim yetmeyecek diye bir korku barındıran yüreğime söz geçiremiyorum. Sığınıp alemlerin Rabbine başlayalım bakalım.

Evvela merak ettiğim bir şey var. Başından geçen ve hiç unutamadığı bir tanışma yaşayan var mı? Nasıl bir tanışmaydı, kiminleydi bu tanışma? Sevindiniz mi, heyecanlandınız mı, korktunuz mu? Muhatabınıza nasıl davrandınız, onun içine düşecek gibi mi oldunuz vs. vs.?

Şimdi hayal ediyorsunuzdur acaba kiminle nasıl nerede tanıştım diye? Pek hatırlayamıyor olabilirsiniz tabii. Bir yorum yapmadan geçeceğim bu sizi yorma seansını.

O zaman şöyle sorayım. Böyle bir şey yaşamadınızsa zihninizde hayal edin; sokakta, kahvede, çarşıda tanışan iki insanın halini. Rastgele bir tanışma. Hiçbir önemli yanı olmayan rutine binmiş birkaç söz ve "ben de memnun oldum"dan sonra nokta. İki tarafın tanışma mekanın, tanışırken taşıdıkları sıfatların dikkat edilecek bir önemi yok. Yolun ortası, bir dükkanın önü ya da bir masanın etrafı...

İhtiyaç sahibinin, tanımadığı birine işi düşünce yapılacak bir tanışma faslı biraz daha hazırlıklı olur sanırım. İnsanın iç dünyasında bir gelgit yaşatır insana.

Devamlı ticaret yapmak amaçlı müşteri arayanların yapacakları tanışmada hal, tutum ve davranışları da bir farklı olacaktır. Kullanacağı kelimeler, ses tonu ve hatta giyeceği kılık kıyafet ve hatta nasıl bir arabaya sahip -özellikle cip falan- dikkat edilir. Çünkü biraz da güven algısı oluşturmaktır niyet.

Bir başka açıdan örneklendirelim...

Tanışan iki kişiden biri meşhur, bir diğeri meşhur değil. Sanatçı olabilir, alim bir zat olabilir, futbolcu olabilir... Ekranlarda gördüğümüz kadarıyla bugünün gençleri böyle tanışma esnasında çılgınca çığlık atmaları tanışma esnasında görmüşüzdür. Hatta meşhur biri, sokaktaki bir insana "sen beni tanımıyor olabilirsin ama biz seni tanıyoruz, deyiverse o vatandaşın şaşkınlığı da bir başka olur sanırım.

Bazen iki ilim adamının tanışması veyahut da iki ünlü futbolcunun tanışması dikkat etmeye değer şeylerdir. Her bir tanışma faslının altında değişik duygular gizlidir. Belki birinde kibir, kendini beğenmişlik ile uzatılan el varsa; diğerinden mütevazılıkla birleşen yürekler vardır belki de.

Tanışmada muhatabının üzerinde bir tesir bırakmak isteyenler de olabilir. Bu birazcık da üstünlük kurma hissindendir bu ama kesin bir şey söyleyemeyiz.

Aslında tüm bu yazılanlar, tanışıp kaynaşmak ve ardından dostça bir arada yaşamak maksatlı olunca anlamlı ve güzel olacaktır. Lakin siz yüreğimi titreten olayı merak ediyorsunuzdur.

Günlerden bir gün Kitab'ın anlamını ruhumun damarlarına damlatıyordum ki şu cümlelerden nasiplendim.

Taha Suresiydi "Ey Musa, Ben, senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar, çünkü sen mukaddes Tuva Vadisindesin. Ben, seni seçtim şimdi vahyolunacak şeyleri dinle... "İnneni ene'Allah. La ilahe illa ene" Benden başka İlah yoktur, bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl."

Musa peygambere, kendisini tanıtan bir Rabbimiz... Allah kendisini bir kula tanıtıyor. Tanışmada mekanın kıymetini ifade ederken "Mukaddes Tuva Vadisi"diye ardından ekliyor. "Ben Allah, benden başka ilah yok." Sen bir kulsun aramızdaki ilişkinin adı ibadet "fa'budni"; bana ibadet et. Ve beni zikretmek için namaz kıl..."

Tanışmanın getirdiği sorumluluklar ve irtibatın kesilmemesi için yapılması gerekenler. Her daim huzurda durduğumuzda kendini tanıtan, rububiyetini işaret eden bir ilah. Kanun koyucu, din sahibi, tek otorite olan Allah.

Aynı düzlemde olmayan bir tanışma. Bir beşerin yükselebileceği en güzel ikram dairesidir bu. Musa (as)'ın şahsında ümmetine ve insanlara muazzam bir ikram.

Ey kul, Ey nefsim, sana sesleniyorum,

En güzel biçimde yarattığı bir kulu, sırtındaki yükün altında ezilen bir acizi, nimetlerin hakkını bilemeyen bir nankörü, Rabbinin nasıl şefkatli ve merhametli olduğunu bilemeyen bir cahili, muhatap alan Yüce Allah'ın kendini tanıtması... Bu ne büyük bir şereftir.

Hamdolsun Rabbim, Senin kulun olmaktan onur duydum Allah'ım diyecek bir yürek sahibi olmak en büyük maksadımız olmalıdır, diye düşünmekten kendimi alamadım.