Sizinle hiç alay edildi mi? Alay edilecek bir şeyler yaptınız mı? Böyle bir tutum icra ettiğinizde kendinizi nasıl hissettiniz? Okumayı bırakın şimdi ve düşünün iki üç saniye?

Toplumdan dışlanmanın, ötekileştirilmenin, yalnızlaşmanın ilk adımı sayılır alay edilmek.

Belki de neden öyle bir şey yapayım ki, bunca yıl okullarda okuduk topluma uyum sağlamak için gibi cümlelerin arkasına sığınabilirsiniz.

Düşünün ve böyle olanları anlayın diye söylüyorum bunları. Bu konuda önceden çevrenizde gördüğünüz ve zihninizi meşgul eden abuk sabuk örnekler varsa, tepkiniz farklı olacaktır tabii.

Her şeye rağmen "anlamak ve anlamlandırmak" için empati kurmak, onun yerine kendimizi koymak iyi olacaktır. Bu, bizim kalitemizi belirler. Çözüm odaklı düşünmemize yardımcı olur. Şahsen, alay edilmek istemem. Mahalleye girdiğimde kaş göz işareti ile beni göstermelerini, güya kendi aralarında fısıldaşmaları hiç hoşuma gitmez. Rahatsızlığım gittikçe artar, zihnimde birçok komplolar üretir ve sabır taşım bir gün çatlayıverir. Beni muhatap alıp yüzüme bir şey söylemezler bir zaman.

Belki alay konusu olabilecek tüm davranışlarımı gözden geçirir ve birçok doğrularımı bile terk ederim böyle bir durumda. "Milletin diline düşmek" nasıl bir yaptırımdır henüz tatmadım. "Başkasının yüzüne bakamamak" nedir henüz bilmedim.

Ortalama bir insan olarak yaşıyoruz şu fani dünyada. Zaman zaman sırtımız sıvazlanıyor, dört köşe oluyoruz. Gazla çalışıyoruz belki de. Lakin tüm bunların dışında bir başka açıdan alay edilme mevzusunu ele almak istiyorum:

Kitabı okur musunuz ya da nasıl okuyorsunuz, yani hangi niyetlerle? Bunları bilmiyorum. Merak eder de Hicr Suresinde Rabbimizin bize anlattıklarını okursanız...

"Bana iner gibi" okumak, "ağır bir söz yüklenmek" maksadıyla okumak, "komutanından emir alan bir asker gibi" okumak gibi ruh hallerinden birini kuşanıp okuyorum kelimeleri. Surenin ana fikri "alay etmek" üzerine konulmuş sanki.

Kitabın ayetlerine vurgu yapılıyor ve son pişmanlık öne çıkarılıyor. "Bir gün gelecek, keşke biz de Müslüman olsaydık, diye hayıflanacaklar" (Hicr: 2) cümlesinden sonra altıncı ayette "Şimdi de Mekkeli müşrikler (alaylı bir üslupla) diyorlar ki: "Ey kendine kitap indirildiğini iddia eden adam! Sen gerçekte delinin birisin" "Eğer doğru söylüyorsan bize melekleri getirsene!"

Ne yapsın şimdi peygamber? Rabbi seçmiş Mustafa demiş, Övmüş Muhammed demiş." Alay edilmek denilince benim aklıma peygamberler gelir. "Zira Unutma ki onlara gönderilip e alay edilmeyen hiçbir peygamber olmamıştır."(Hicr: 11)

Bu alaycı tutum, karşı taraf için eğlenceli olurken küfürlerinde ısrar etmelerini belgelemiş oluyorlar. Alay etmek, kalabalıklar arasından kimin söylediği belli olmayan, muhatabının neresine geleceği belli olmayan sözler fırlatmaktır. Güçlü bir kalabalığın arasındasın, vur vurabildiğin kadar mantığıyla savrulan sözlerdir, alay etmek.

"Kur'an'a da inanmayacaklar; hayatlarını değiştirmeye yanaşmayacaklar, otorite olarak Allah'a teslim olmayacaklar ama her şeyden önce seninle alay edecekler. Aslında belki mevzu sen de değilsin Kur'an-ı Kerim'dir" buyuruyor Rabbimiz.

Rabbimiz bu konuyu çözmek bu konuda söylenecek her şeyi söyleyip inananların zihninde bir direnç oluşturmak istiyor. Alay karşısında devrilen; alay aşamasında, ayrılan, kopan birileriyle toplum kuramazsınız.

Alayla ilgili uzak yakın ne kadar malzeme varsa veciz bir biçimde Rabbimiz anlatıyor Hicr Suresinde. Akli deliller, ontolojik yaklaşımlar, tarihi vakalar her ne varsa seriyor gözlerimizin önüne. İbrahim'e (as) gelen ve Lut (as) konuk olan melekler, toplumların helaki vb. konular akıp gidiyor.

Son ayetlerde kesin bir emir. Ey Peygamber, artık emrolunduğun şeyi/davanı açıkça ortaya koy, Allah'a ortak koşanlarda aldırma, bil ki seninle alay edenlere biz yeteriz. (Hicr 95-96)