Ne kadar güzel bir anlatımdır bu. Kibarca, sembolik bir vurgu. Bağlamında kullanılmazsa hiçbir şey anlaşılmayacak. Bu cümle dünya halklarının, yok sayılanlarının, vitrin olmaktan başka bir işe yaramadıklarını düşünenlerin adına söylenmiş bir çıkış cümlesidir bu.
Yüz seksen civarında ülke insanının kendilerine gelmeleri için sarf edilmiş bir hak arayışı dürtme işidir bu. Dayılığa, ağalığa veya jandarmalığa “hayır” diyen bir cümle. Kavramlaşabilecek, sembol olabilecek bir cümledir.
Nerede, ne zaman, söylediğini merak edeniniz vardır belki. Söyleyenin kalbinden kopup gelen ve dinleyenlerin ruhlarını coşturan isyan cümlesini acaba kaç kişi duydu? “İcaz” sanatı vardır edebiyatımızda; az sözle ve herkesin söyleyebileceğini sandığı derin anlamlı sözler için verilmiş bir söz sanatıdır. Mesela Kur’an-ı Kerim icaz sanatını en üst seviyesinin örnekleriyle doludur.
Artık dünya çapında söz söyleyen bir millet olmanın haklı gururunu yaşamalıyız. Kurulu sistemlerin yanlışlarını gözlerinin içine baka baka haykırıyor olmanın asaletini hissetmeliyiz.
İnsan bazen yaptıkları karşısında kendisine inanamıyor. Şok geçiriyor ve “bunları ben mi yaptım” diyesi geliyor. Böyle haller geçiş sürecinde yaşanabilir, gayet normaldir. Bizim partimiz, bizim derneğimiz bizim… vb şeyimiz diye kendi aramızdaki övünmelerin ötesine geçip büyük, okkalı, hacimli cümleler kurmalıyız. Bunları kuracak aklımız, söyleyecek dilimiz, ardında duracak yüreğimiz olmalıdır. İçi hava ile dolu cümlelerin kısa zamanda fos çıkacağını ve yatsı vaktinin erken olacağını bilmeliyiz.
Kim tarafından söylendi, ne zaman, nerede söylendi bu söz, biliyor musunuz? Seçilmiş Cumhurbaşkanımız Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda söyledi. “BM Güvenlik Konseyinde, birinin itirazı ile yaptırım kararı alamayan, bu sebeple mazlum halklara yönelik bir çaba ortaya koymayan başta ABD olmak üzere kurulun beş daimi üyeyi kast ederek, “dünya, beşten büyüktür” diye haykırdı.

Çocukların öldürüldüğü bir dünyada kimse masum değildir şeklindeki bağlamı da çok güzeldi. Direkt suçlayıcı olmaktan ziyade ortaya bırakılmış yakıcı cümlelerdi bunlar.
Cumhurbaşkanımızı sevmeyenler, küçük görenler veya düşmanları bu cümlelerin altını oyan itirazlarda bulunabilirler. Hemen hepsinde de haklı olabilirler. Yapılan eleştiriler doğru bir noktayı işaret ettiği de ihtimaldir. Ancak yukarıdaki cümleler eskiden zikredilebiliyor muydu? Bir fark yok mu önceki halimizle bu günkü halimiz arasında. Hakikaten bir gelişim görmüyorsanız bu yazıyı şu satırdan sonra okumayınız. Gazeteyi kapatıp bir kıyıya bırakınız.

Bir de “dünyada ve ülkemizde ilk defa” diye başlayan cümlelerin ardından icat edilmiş bir yenilik beni mutlu ediyor. Alışmak istiyorum kendimize güvenmeye. İnancımızın gücüne dayanarak sarf edilmiş her eylem ve her söz sağlam atılmış bir adımdır. Yıllardır süregelen düzenlere laf sokmak, mazlumları cesaretlendirmek ancak bizim gibi Osmanlı bakiyesi devletlere yakışır. ABD ile birlikte bir fotoğraf karesinde bile yer almaktan hoşlanmıyor olabilirsiniz. Ben de siz gibiyim. İsteklerimiz, beklentilerimiz, düşüncelerimiz hayatın gerçekleri ile örtüşmeyebilir.
Burada kendimizi teselli edeceğimiz yaklaşım biçimleri de vardır.

Ülkemizi yönetenler, ülkenin menfaatlerini bizim düşündüğümüzden daha iyi koruyacaklarına olan inancımızdır. Bu inançtır ki bizi, onların sözlerine inanmamıza, onların yaptıklarına güvenmemize mecbur kılıyor. Onlar bu ülkenin yüz akıdır, diyesimiz geliyor.